Parmağımda takılı olan tek taş yüzüğe baktım, bu yüzüğü sevdiği adamın parmağına takmasını bekleyen nice genç kızı düşledim. Parmağımdaydı ama benim değildi. Takıyordum ama aşk yolum değildi. Bu yüzük benim hapishanemdi, beni ya âşık bir kadına çevirecek ya da kalbimde ki nefretle eriyip ölümüme yol açacaktı.
Sevmek ne zor işti, nefret etmek ne kadar yorucuydu. Bir gece önce evlenme teklifi alan genç bir kadın, benim aksime arkadaşlarıyla buluşur yüzüğünü gösterir dedikodu yapardı. İçimde yumuşayan, beni heyecanlandıran bir şeyler vardı ve bu benim hiç hoşuma gitmiyordu. Bunları öldürmek, yumruğumu geçirdiğim kum torbasından daha zordu. Sabahın beşinden beri yaptığım spor fazlasıyla yorucuydu ama bedenimde yorgunluğa dair tek bir iz yoktu. Benim ruhum yorgundu.
Poligona yöneldiğimde, elime silahı alıp metalin soğukluğunu hissettim. Hedefi on ikiden vurmak zor değildi, tahta bir nesneye ateş etmek çok basitti. Ama karşınızda gerçek bir insan olduğu zaman işler değişiyor, ruhunuzu şeytana satıyordunuz. Gözlerimi kapattım, Gurur'u düşünüp atış yaptığım her an, kendi kalbime sıkıyormuş hissiyle acı çekiyordum. Canımı en çok acıtansa ona karşı hissettiğim o karmakarışık duygulardı.
İnsan bir katili sevebilir miydi? Bizim hikâyemizde masum kimse yoktu. Ne o masumdu ne de ben. O canımı yakan adamdı, ben ise onun canını yakmaya yemin etmiş kadın. Günahlarımızdan arınamaz, yapılanları yok sayamazdık. Olması gereken ne ise o olacak, bu işin sonunda Gurur mezara girecekti.
Sıcak bir duşun ardından biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. Kadehime doldurduğum kırmızı şarabı yudumlarken Beren geldi. Bu ara hayatımda ki en önemli insanları ve işimi fazlasıyla ihmal ediyordum.
''Sonunda beklenen teklif geldi desene'' dediğinde zoraki bir tebessüm yerleşti yüzüme.
''Geldi az kaldı. Sonunda intikamımızı alıyoruz'' dedim.
Beren sakin bir ses tonuyla; ''Yüzüğü versene bakıyım.'' dedi. Yüzüğü çıkarıp ona uzattığımda yüzüğü incelerken konuşmaya başladı.
''Çok güzelmiş. En az 2 karat var sanırım. Biliyorum şimdi bu kız ne saçmalıyor diyorsun. Ama çok fazla bekledik Mavi. Çok fazla sabrettik. Senin için bunun ne ifade ettiğini biliyorum, çok fazla fedakârlık yaptın. Ama eğer vazgeçmek istersen seni anlarım biliyorsun değil mi?''
Beren gerçekten saçmalama sınırlarına yeni bir boyut kazandırıyordu. Yüzüğün ya da taşının güzelliği zerre umurumda değildi. Kendimi sakin kalmaya zorlayarak; tepkisiz bir sesle konuşmaya başladım.
''Beren vazgeçmek diye bir şey yok. Gurur Deniz'i benden aldığı kadar senden de aldı. Sen sevdiğin adamı, ben diğer yarımı toprağa verdim. Bir daha böyle konuşma olur mu? Gurur benim için sadece sıradan bir adam...'' Sıradan bir adam mıydı gerçekten? Neden bu kadar canımı sıkıyordu bu konu. Ölmesi gerekiyordu o kadar. Ama neden onu her öldüreceğim anı düşündüğümde içimi kaplayan hüzüne engel olamıyordum. Oysa tek hissetmem gereken, huzur olmalıydı. İntikamımı almış olmanın verdiği huzur.
''Mavi, ikimiz de sıradan biri olmadığının farkındayız. Seni tanıyorum... Her ne kadar ondan nefret etsen de bir parçan, ufacık bir parçan ona karşı bir şeyler hissediyor değil mi? '' Beren bugün gerçekten sınırlarımı zorluyordu... Söylediklerinde haklı olduğunu bilmek daha fazla sinirlenmeme yol açıyor, sabra dair içimde hiçbir şey kalmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ateş
General Fiction''İki mezar yanyana, İki hayat, Birinin ölümü, diğerinin ruhunu aldı.. Biri için cennet, biri için cehennem kapılarını araladı...'' İntikam duygusu ele geçirdiğinde bedeninizi ruhunuzu, size vaat edilen cennet bile olsa mahkûm olduğunuz cehennemden...