Kısa aralıklarla bölüm yayımlayabilmiş olmanın haklı gururu ve aramıza yeni katılan arkadaşlar olmasının mutluluğu ile herkese merhabalar..
Uzun zaman önce burada yayımlamaya başladığım ve ondan bile daha uzun süredir kurguladığım bu hikayede elbette pek çok amatörlük ve aksaklık olduğunun farkındayım ama en başında kendi zihnimde kalmasınlar, hayat bulsunlar diye yazmaya başladığım karakterlerimin sizler tarafından tanınmış ve sevilmiş olması da tarifsiz bir mutluluk.
Yeni dostlar ile tanışmamıza vesile olan @MrsVaizovic bir kez daha teşekkür ederim sana. İyi ki buldun Vefa'yı.
Ve son olarak hep dediğim gibi okumanız, beğenmeniz, oylarınız ve yorumlarınız ile yanımda olmanız dileği ile.
Dipnot: Vefa'yı bu kadar sevdiğiniz ve ona hiç bulacağını ummadığı bu anlayışı gösterdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.
Yazarınız Sema.
.......................................................................
Parmaklarımın arasındaki sigaramdan son bir nefes daha alıp izmariti boşalan kutunun içerisinde söndürdüm. Sabahın erken bir saati sayılmazdı ama hava içime işleyecek kadar soğuktu ya da gerginliğim öyle hissetmeme sebep oluyordu. Her ne sebeple olursa olsun sırtımı Alparslan'a dönmüş, onun ofisinin balkonunda ikinci sigaramı içmek doğru bir karar değildi. Zira az sonra kelimelerim ile arkadaşımın canını yeterince sıkacaktım bir de sıkıntıya eylemlerimi katmaya gerek yoktu. Yine de bir başkası dile getirse son nefesime kadar inkar edeceğim halde gergindim. Belki biraz bulunduğum eşikten korkuyordum da. Ve korktuğum seferlerin pek çoğunda olduğu gibi kaçıyordum. Alparslan'ın bu durumdan rahatsız olduğunu bilmek bile beni eyleme geçirmeye yetmiyordu ve koltuğunda oturmuş, rahatsız edici olmayan gözler ile beni izlerken doktor sıfatına bürünmüş olması Alparsalan'ın da eyleme geçmesini engelliyordu. Zira onun bir anda seansı kesip kendisini balkona atan, sigarasına sarılan ya da anlatmayı kesip öylece oturan hastalara aşina olduğunu tahmin edebiliyordum ve ben bugün bu odada bir dost olarak değil hasta olarak bulunuyordum. Esasında prensiplerini en sert kendisine karşı koruyan biri olarak bana karşı tarafsız kalamamaktan korkmuştu ama benim teklifim gayet açıktı ya ona anlatacaktım ya da hiç kimseye ve o dönemlerde ben anlatmak zorundaydım, Alparslan'da bunun gayet farkındaydı. Kabul etmişti, başlarda haftada bir oturduğum koltuğa aylardan beri ihtiyaç duymamıştım ve doktorumda arkadaşım olarak denk geldiği şeylerden herhangi biri için beni zorla profesyonel yüzüyle karşı karşıya gelmeye zorlamamıştı, silah üreticisi bir adama gönlümü kaptırmaya yakın olduğumu öğrendikten sonra bile. Bugün bile kendi hür iradem ile buradaydım ve sanırım olaylar fazladan gergin bir hale bürünmesinde bunun da etkisi vardı.
İçimdeki kargaşayı yatıştırması umuduyla derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Nafile bir çabaydı ama en azından vücuduma ufak bir canlılık katmaya yetti. Yine de yeniden ofise dönerken ve balkon kapısını ardımdan kapatırken hareketlerimde şahit olsa Nil'in içini sıkmaya yetecek kadar bir yavaşlık vardı.
"Nerede kalmıştık?" diye sordum az önce kalktığım yere otururken canlı tutmaya çalıştığım bir sesle.
Ufak bir tebessüm gelip geçti Alparsalan'ın dudaklarından, biliyordum ki eğer kendisini bir doktor olmaya bu kadar zorlamasa gülüşünün ardından yüzünde bir yumuşak bir şefkatte kalırdı.
"Bana Mehmet Efe'nin kim olduğundan bahsettin ama işin aslı henüz hiç başlamamıştık. Bana anlatmak istediğin çok daha farklı şeyler olduğunu hissediyorum."
"Doğru." diye kabul ettim biraz isteksizce. Doğrusu kendim hakkında başkalarına dürüstçe itiraflarda bulunmak konusunda, tüm salonu dolduran şuh kahkahalar atmak konusunda olduğum kadar başarılı değildim. Ama sustukça konuşmak daha zorlu bir hale geliyordu. O yüzden tek bir nefeste söyleyip kurtulmak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
General FictionHer ikisi de çok uzun zamandır ölüydü. Bedenlerindeki kusursuzluğun aksine her ikisi de ruhlarının çürüdüğünü biliyordu. Ruhlarından yükselen bu kokuyu saklayabilmek için pahalı parfümleri; bedenleri için yüksek tavanlı mezarları ve kaliteli kumaşla...