14.Bölüm

391 37 27
                                    


Dikenlerin içindeki bir kızıl goncaya...

Bir kez daha iyi ki doğdun Melda, seni çok seviyorum kardeşim. 

....................................................................................................




Birilerini ya da bir şeyleri sevmenin –sevebilmenin- ve yine birileri tarafından sevilebilmenin bir yetenek –ve hatta müthiş ve sahip olunması güç bir yetenek- olduğunu anladığımda sanırım henüz on üç yaşındaydım.

Mesela benim enstürman çalmaya karşı fevkalade bir yatkınlığım vardı. Çabuk öğrenir, öğrendiğimi hiç takılmadan uygulardım. Sanırım matematikte de fena sayılmazdım, tüm sınıf arkadaşlarımdan önce çözerdim problemleri. Sonra her şeyi çok çabuk ezberlerdim; şarkıları, şiirleri, tekerlemeleri, bilmeceleri ve hatta herkesin zar zor ezberlediği çarpım tablosunu, çiçeklerin isimlerini, babamla abimin tüm yalıyı inleten kavgalarında birbirlerine söyledikleri her şeyi.. Sanatın çoğu dalına da yadsınamaz bir yatkınlığım vardı esasen –babaannem daha uzun yaşasaydı eğer resim ile çok daha içli dışlı bir hayatım ve hatta kariyer planlarım olurdu muhtemelen.- hele parmaklarım ince işçilik gerektiren her şeyde bir çocuktan beklenmeyecek kadar maharetliydi. Kendimi ha bire yaralamak konusunda da, başımı belaya sokmak ve yine o belaları başkalarının üzerine yıkmak konusunda olduğum kadar yetenekliydim. Eğlenmeyi de iyi bilirdim, benimleyken sıkılmazdı ki insan –sen insanın ömrünü uzatırsın derdi hep amcam.-benimleyken illa gülecek bir şey bulurdu. Hele kahkaha atmak konusunda kim benim kadar yetenekli olabilirdi ki? Zamanla maske yaratmak konusunda geliştiğim ustalığım vardı bir de, tüm meziyetlerim içinde belki de işime en çok yarayanı, ihtiyacım olduğu her an imdadıma yetişeniydi. Yanlış adamları seçmek konusundaki yeteneğimde göz ardı edilecek türden değildi, birazda hercaiydim doğrusunu itiraf etmek gerekirse. Öyle bunu göze sokanlardan, çapkınlığını bir yafta olarak taşıyanlardan da değildim. Tıpkı şımarıklığım, sevgi arsızlığım ve pervasızlığım gibi bunu da yakıştırabilirdim kendime. Böylece uzayıp giden bir listenin içinde yoktu işte sevmeyi ve sevilmeyi becerebilmek, kaldı ki ben mütevazi biri değilimdir eğer biraz bile öyle olduğumu düşünsem hemencecik en güzel seven benim diye bağırır, en güzel ben sevilirim diye havalara uçardım. Ama değildim işte dahası şaşırmıyordum bile zira ben sevmeyi de sevilmeyi de bilmeyen bir anne babanın çocuğuydum.

Öyle ya eğer birini sevmek veyahut kendini sevdirebilmek öğrenilecek bir şey olsaydı öğrenirdim ben. Muhakkak öğrenirdim. Öyle muhtaçtım sevilmeye öyle açtım çünkü. Çok çabada harcamıştım doğrusu bunu anlayıncaya kadar, önce evde... Annem ile babaların evlatlarını sevmemesi mümkün müydü? Belki evet belki hayır. Belki gerçekten sevmemişlerdi bizi belki de kendilerince sevmiş ama bunu hiç gösterememişlerdi. Yine de ben hep en uslu çocuk olmuştum. İstedikleri kurslara gitmiş, karnesini pekiyiler ile doldurmuş, elbiselerimi kirletecek oyunları hiç oynamamıştım. Sonra okul zamanları gelmişti, en güzel oyuncaklarımı, kalemlerimi, defterlerimi, tokalarımı karşılığında sevgi görmek için bırakmıştım onlara. Ama elbette benim çocuk aklıyla insanlara verdiğim rüşvetlerim gibi, henüz babamın gövdesini bile sarmaya yetmeyen kollarımın kudreti de yetmemişti sevilmeme. Bilhassa ben sevilmek için uğraştıkça daha da sevmemişti insanlar beni. Hele sevmek konusunda daha da fenaydım. İlla elime yüzüme bulaştırır, illa karşımdakini onu sevdiğime pişman ederdim. İnsanın bir şeye yeteneği olmayınca ne yapsa boş olduğunu anlayıncaya kadar çırpınıp durmuştum. Henüz on üç yaşındaki bir kız çocuğu için kabul edilmesi güç bir kabiliyetsizlikti doğrusu. En nihayetinde bir çocuğun; sesi güzel olmadığı için koroya katılamayacağını, yeteneği olmadığı, ha bire bir sakarlık yapıp kendisini sakatladığı için okul takımına katılamayacağını kabul etmesi ile ne yaparsa yapsın sevilmeyeceğini kabul etmesi aynı şey değildi. Belki de çok erken kabullenmek zorunda kaldığım bu gerçek yüzünden hiç inanmamıştım sevgi sözcüklerine, bu yüzden sınayıp durmuştum beni sevdiğini söyleyen insanları.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin