Son iki haftada aramıza yeni veya yeniden katılan herkese oyları ve yorumları için çok teşekkür ederim. Zira bana ilham oldunuz. İyi ki varsınız.
.....................................................
"Bakayım bir daha." dedim Pera'nın telefonun ekranına yakınlaştırıp uzaklaştırdığı ufak kupaya bakarak. Gülümsemekten ağrımaya başlayan yanaklarıma inat Pera her an yeni bir muziplik yapmaya yemin etmiş gibi davranıyor koşu yarışında kendi yaş kategorisinde ilçede edinmiş olduğu birinciliği ile Atakan'dan almış olduğu tatlı, arsız bir şımarıklık ile övünüyordu. Amcası yerine babasından almış olduğu nadir huylarından biriydi zira Utku başarılarını kendinden desenli bir kumaş gibi üzerine giyinir Atakan ise madalyalarını hiç deseniz kumaşlardan yapılma ceketlerinin üzerinde tam göğüs hizasında taşıyıp öne çıkarmayı severdi. Gerçi Atakan yenilgilerinden bile birer madalya çıkarabilen ve yaşamanın her anından zevk alan o adamlardandı zaten.
"Hala yüz kere gösterdim zaten." diye yakındı Pera, oysa gördüğü ilgiden memnun olduğu parıldayan gözleri ve cıvıl cıvıl olan sesinden belliydi.
"Minik şampiyonum benim." dedim ona aldırış etmeden. Aylin'in yarışma sırasında bizim için çektiği videoyu bile defalarca kez izlemiş, sonunu bildiğim halde her seferinde aynı heyecanı taşımıştım. İyi bir kopya olmaktan çok uzak, çirkin, sarı, ufak bir kupaydı ama zaten mesele o kupada değildi, o kupanın Pera'yı çok mutlu etmesiydi. "Hafta sonu geleceğim kupayla fotoğraf çektirmeye."
Hak ettiğimden fazla bir sevinç nidası döküldü Pera'nın dudaklarından, beni görecek olmanın onu bu kadar mutlu etmesi kalbimi titretiyordu. Öyle bir sevgiliye, bir çift güzel göze, bir bahar dalına bakmak gibi değil bir evlada bakmak gibi, merhametten bir vücuda bürünmek gibi. Nasıl zordu birine karşı mütemadiyen böylesi bir merhamet taşımak, bu denli koşulsuz sevmek, nasıl yorucuydu, nasıl güzeldi. Öyle ki böyle zamanlarda her şeyi boş verip yanlarına yerleşmek istiyordum. Malmış, şanmış, ünmüş, gövde gösterileriymiş hepsinin bir kalemde silmek; Alparslan'dan, Nil'den ve hatta Uktu'dan bile, Atakan'ın mezarından bile tek kalemde vazgeçip Ayvalık'a gitmek istiyordum. Sonra bunun aslında ne kadar berbat bir karar olduğunu anımsayıp vazgeçiyordum. Ben beraberimde bütün kargaşamı da götürecektim, bütün o meraklı gözleri ve sonra Aylin'in itina ile inşa ettiği her şeyi yok edecektim.
"Utku kendininkiler gibi cam kutu yaptıracak." dedi hevesle. Öyle neşe doluydu ki tek bir kupa için devasa bir kupa odası yaptırma fikri ölüm kadar cazip geliyordu. "Senin kupaların nerede Vefa?" diye sordu hemen ardından. Amca ve hala kavramını ikinci plana attığına göre keyfi iyice yerindeydi.
Bir zamanlar fark edilmek için kazandığım tüm başarılarımın nişanelerini düşündüm, tozlu bir kutuda ardiyede duruyor olmalıydılar.
"Ofisimdeler bir tanem." dedim yine de onu yanıtsız bırakmamak adına. Yalan sayılmazdı dernek adına aldığım pek çok ödül ve plaketi yine dernek odamda çalışma masamın karşısında kalan göstermelik şöminenin üzerinde sergiliyordum.
"Onların da cam kutuları var mı?" diye sordu bu kez.
Başımı hafifçe iki yana salladım. Esasında konuyu değiştirmek ve Pera'nın algısını başka yöne çekmek her zaman çok kolaydı ama bunu yapmak istemiyordum. Pera'yı manipüle etmek onu gelecekte bugüne baktığında fark edeceği ufak kandırmacalara boğmak istemiyordum o yüzden bu konuyu kurcalamaya devam etmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
General FictionHer ikisi de çok uzun zamandır ölüydü. Bedenlerindeki kusursuzluğun aksine her ikisi de ruhlarının çürüdüğünü biliyordu. Ruhlarından yükselen bu kokuyu saklayabilmek için pahalı parfümleri; bedenleri için yüksek tavanlı mezarları ve kaliteli kumaşla...