Herkese iyi bayramlar, benim bir avuç olan ve verdiğim tüm aralara rağmen cümlelerimi bekleyen canım okuyucularım.
Bölüm başlarında sizi oylamamak adına genelde lafı kısa tutmayan özen gösteriyorum ancak bayramın hatırına gevezeliğimi hoş görürsünüz diye umut ediyorum. Nasılsınız, hayatınız nasıl gidiyor, işler yolunda mı yoksa toplaşıp dedikodu gecesi yapıp gün sonunda "amann canımızdan kıymetli değil ya" diye kendimizi motive edeceğimiz toplantılara ihtiyaç var mı? Sınavlara girildi mi, bölümün en belalı dersi yaz okuluna mı kaldı, son kpss denemesinde netler nasıldı. Ya da düğün sezonu öncesi istenmeyen kilolar verildi mi yoksa yine bilimum alışveriş sitesinde en iyi korseler mi arandı? Anlatın bana. Hatta Seda ablamın da dediği gibi çıkın çıkın gelin. Bizim konular bittikten sonra biraz da Vefa ve Mehmet Efe gıybeti yaparız çünkü merak ettiğim ve cevabını ancak sizin verebileceğiniz sorularım var.
Okumanız, beğenmeniz, oy ve yorumlarınızla yanımda olmanız dileği.
Bir kurban bayramı klasiği olarak Araf yeni bölüm sizlere efendim.
..................................................................
"Tamam." dedim pes edercesine, ellerimi teslim olurcasına hafifçe havaya kaldırmıştım ama bana kalırsa asıl kurtulan Mehmet Efe'ydi. Gecenin başından beri ortada dönen oyunla ilgili onu o kadar fazla darlayıp durmuştum ki muhtemelen şu an da poker bildiği için lanet ediyordu. "Oyunu bilmem ama ben bittim, tek bir poker terimi daha öğrenecek halim kalmadı."
Ufak bir kahkaha döküldü dudaklarından, bana kalırsa beklediğinden bile geç pes etmiştim. Yukarıdaki salonda, hiç beklemediğim kadar kalabalık bir aile gecesini tam ortasındaydık. Saat on biri biraz geçiyordu, salondaki açık renk koltuklar ile tezat oluşturacak kadar canlı renklerle süslü devasa İran halısının üzerinde bir kare oluşturacak şeklide oturmuş beşlinin oyunu bana artık hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Başar, Devrim, Derya, Şebnem ve Akif eğer o pulların normal bir kumarhanedeki gibi nakit yerine geçebildiği şekilde oynuyorsa yok yere bir araba parasını yemişlerdi. Gerçi pek yok yere de değildi, Şebnem'in moralini yükseltmek için toplandıkları aşikardı. Bir aile olduklarını hep biliyordum ama aynı zamanda birbirlerine yakın bir aileydiler tıpkı Atakan hayattayken bizim olduğumuz gibi.
"Mutfağa gideceğim." dedim oturduğum yerden kalkarken. Bacaklarımı kendime doğru çekmiş tüm bir geceyi Mehmet Efe'nin hemen yanında ona hiç bilmediğim, esasında öğrenmekte istemediğim bir oyunla ilgili tonlarca soru sorarak geçirmiştim. Kafa dağıtmak için ideal bir geceydi.
"Bir şey istiyorsan söyleyelim getirsinler." dedi, geniş kanepenin sol tarafına yaslı oturuyordu ve tüm gece olduğu gibi şimdi de beni yanından ayırmak istemediğini çok net bir şekilde hissettiriyordu.
"Biraz açılmış olurum." dedim karşı çıkarak, gerçekten de biraz hava almaya ve ufak bir sigara molasına ihtiyacım vardı. Yukarıda da içebilirdim elbette ama kumar oynuyor olmalarını saymazsam herkes o kadar iyi aile çocuğu moodundaydı ki bir elinde sigara diğer elinde kadeh ile ortamın alkoliği gibi görünmek istememiştim.
"Mutfaktan bir şey isteyen var mı?" diye sordum oyundaki bahisler üzerine tartışan beşliye. Akif'in hemen yanında oturan Derya başını Akif'in destesinden kaldırıp bana kocaman gülümsedi. Ortadaki oyundan benden sadece biraz daha fazla anlıyormuş gibi göründüğü için direkt olarak dahil olmak yerine Akif'in yancısı olmayı seçmişti ve dahası anlamlandıramadığım bir şekilde Akif'e delicesine bir hayranlık duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
General FictionHer ikisi de çok uzun zamandır ölüydü. Bedenlerindeki kusursuzluğun aksine her ikisi de ruhlarının çürüdüğünü biliyordu. Ruhlarından yükselen bu kokuyu saklayabilmek için pahalı parfümleri; bedenleri için yüksek tavanlı mezarları ve kaliteli kumaşla...