Herkese merhabalar. Yeterince tatlı mı bilmem ama size bayram şekeri niyeti bir bölüm ile geldim.
Bayramınız kutlu olsun. Sevdiklerinizle, mutlulukla, keyifle çok bayramlar görünüz. Her gününüz bayram olsun.
....................
"Bunlar gerçek değil." dedi Nil karamelli çikolatalardan bir tane daha ağzına atarken. Nil ve Seçkin'in yazları balkon kışları kış bahçesi olarak kullanılan beş kişini zar zor oturabileceği ama insanı muazzam bir huzurla dolduran keyif köşesindeydik. Benim Nice'dan getirdiğim bir valiz çikolatayı tek gecede bitirmeye yemin etmiş olan arkadaşıma Monaco'ya indiğimiz andan beri yaşadıklarımızı anlatıyordum.
"Fındıklılardan da dene." dedim elimdeki kaseden bir tane daha salatalık turşusu alırken. Tüm tatil boyunca o kadar fazla çikolata yemiştim ki ne kadar lezzetli olduğunu bildiğim şeylerden şu an bir tane bile yemek istemiyordum. "Nerden aldınız ya bunları kütür kütür?"
"Seçkin yeni bir yer keşfetmiş." dedi ondan bahsetmek bile tadını kaçırıyormuş gibi hafifçe yüzünü buruşturarak. "O getiriyor gelirken. Sevdiysen giderken götür, ben yemiyorum, Seçkin'de eve gelmiyor zaten."
"O ne demek?" diye sordum tıpkı onunki gibi kaşlarım çatılırken. "Hani Ayvalıkta konuşmuştunuz, sensiz yapamazdı, bir şans daha istemişti."
"Öyle zaten." dedi elindeki yarım çikolatayı bırakıp bir yenisine uzanırken. "Ben istedim gelmemesini." diye ekledi, sanki onu suçlamamdan korkuyormuş gibi gözlerime bakmıyordu. Ah benim içimdeki neşe pınarlarının en çağlayan akanı, Pera'dan sonra dinlemeyi en çok sevdiğim kahkahaların sahibi hiç anlamayacaktı onu hiçbir şey için suçlamayacağımı. Nil eline bir bıçak alıp saplasa göğsüme ben yalnızca onun elleri kan olduğu için üzülürdüm. "Zorlamanın gereği yok ki Vefa, olmuyor işte."
"Peki neden bu kadar mutsuz duruyorsun Sarışınım?"
"Bilmiyorum." dedi kucağındaki paketi ortadaki pufun üzerine bırakıp derin bir nefes alırken. "Bir yandan çok doğru geliyor Vefa ama bir yandan da o kadar yanlış ki. Bir yanım hemencecik vazgeçiyor Seçkin'den bir yanım tırnaklarını geçiriyor ondan kopmamak için. Hem de o kadar sıkı geçiriyorum ki tırnaklarımı sökülüyor köklerinden, kan içinde kalıyor yine de bırakmak istemiyorum."
"Ah benim güzel sarışınım." dedim onun oturduğu geniş tekli koltuğun boşta kalan kenarına kendimi atarken. "Çok doğal değil mi? Sizin hayatınız birlikle geçmiş, her iyi anında yanında Seçkin varmış, tüm kötü anlarda, tüm başarılarda, başını her belaya soktuğunda... Sen sevgilin olan Seçkin'den vazgeçsen, arkadaşın olan, çocukluğun olan, dostun olan Seçkin'den vazgeçemezsin."
"İstemiyorum ki zaten." dedi başını omzuma gömüp, sesi ağladığını belli edercesine kırık çıkıyordu. "Ben Seçkin'den vazgeçmek istemiyorum ki, ben ondan vazgeçemem ki zaten ama o ayıramıyor Vefa. Ayrılırsak her şeyin biteceğini düşünüyor ve çok üzülüyor. O üzülüyor ve ben daha fazla üzülüyorum."
"Seçkin anlayacaktır." dedim, Nil'i iyice kendime çekerken. "Eninde sonunda anlayacaktır." diye ikinci bir güvence verdim. "Bilirsin o biraz kalın kafalıdır."
Gözyaşlarına karışan ve istemsiz olduğu belli olan bir gülüş döküldü dudaklarından.
"Off haklısın." dedi ama hala ağladığı belli oluyordu. "Hatırlıyor musun ilk zamanlarda senaryoları ezberleyene kadar ne çekiyorduk."
"Bir keresinde bizim komite haftamızla denk gelmişti deneme çekimleri."dedim buruk bir gülümseme ile. Dikckens'in dediği gibi zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Atakan'ı kaybetmeden biraz önce, işlerin bütünüyle ters gittiği anladığım zamanlardan çok sonraydı. Şimdi üzerine biraz düşününce bunun bir fırtına öncesi sessizlik olduğunu daha iyi anlıyordum. Seçkin'in okulu bütünüyle bıraktığı ve üç ay önce Nil'le evlenerek tüm ailesini karşısına aldığı zamanlardı. Benim aile ilişkilerim ise Seçkin'inkinden daha iyi sayılmazdı. Babam ve Atakan arasında işler iyice çığrından çıkmıştı, annem ömrünün son zamanlarını yaşadığını bile bilmeden kendi için yaşamak yerine hiç sahip olamadığı babamın yasını hiç olmadığı kader ağır bir matem ile tutuyordu. Ve Utku yoktu. İngiltere'den dönmüşü ama işte o kadardı. Bizimle aynı şehirde olması bizimle aynı hayatı yaşadığı anlamına gelmiyordu. Ben yalıya uğramayı çoktan bırakmış Nil ve Seçkin'in öğrenci ev olarak yaşamaya başladığı sonra da evliliklerinin ilk beş yılını geçirdikleri o eve iyiden iyiye yerleşmiştim. Garip, düzensiz, yoğun ve yorucu bir hayatımız vardı ama sanırım hayatım boyunca bütünüyle mutlu hissettiğim bir zaman dili varsa o da o zamanlardı. Çok değil yedi ay sonra hayatımızın alt üst olacağını hiç bilmeden okul için, seçmeler için, akşam kimin bulaşıkları yıkayacağı için kafa yorduğumuz zamanlardı. Güzel zamanlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
General FictionHer ikisi de çok uzun zamandır ölüydü. Bedenlerindeki kusursuzluğun aksine her ikisi de ruhlarının çürüdüğünü biliyordu. Ruhlarından yükselen bu kokuyu saklayabilmek için pahalı parfümleri; bedenleri için yüksek tavanlı mezarları ve kaliteli kumaşla...