Hayatın bana gözlerini kapat ve koş dediği anda dediğini yapmıştım. Hiç düşünmeden ardıma bile bakmadan koşmaya başlamıştım. Nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Gözlerim kapalı rüzgara karşı koşuyordum. Bacaklarım acıyla kasılırken hatta ciğerlerim alev gibi yanarken bile durmamıştım. Çünkü hayatın bana durmam gereken yeri söyleyeceğini biliyordum. Dur diyecekti. İşte senin kaderinin çizildiği yer burası senin ait olduğun yere gitmen için beklemen gereken yer burası diyecekti. Öyle de yaptı. Bana dur dedi hayat ben durdum. Gözlerini aç ve bekle dedi. Kaderin seni almaya gelecek...
Gözlerimi açtım karanlık bir geceye. Sabırsızlıkla kaderimin beni gelip almasını ve beni ait olduğum yere götürmesini bekledim. Bekledim. Bekledim ve tam umudumun tükendiği yerde hayat kulağıma bir rüzgar gibi fısıldadı. İşte kaderin orada seni almaya geldi dedi. Gözlerim bana yoldaşlık eden binlerce yıldızın ışığıyla aydınlanan kaderimi buldu. Beni aldı ve uzaklara sürükledi kader. Yıldızlı gecenin altında büyülü bir yolculuğun sonunda tıpkı hayatın da dediği gibi beni ait olduğum yere götürdü. Ben artık ait olduğum yerdeyim ve hep öyle kalacağım.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Ömer. Onun sorusuyla daldığım düşüncelerin arasından sıyrıldım. Gözleri merakla yüzümde gezinirken düşünceli bir ifadeyle dudaklarımı araladım. "Hayatımın birden bire nasıl değiştiğini düşünüyordum," diye mırıldandığımda gözlerim onun karanlıkta siyaha dönen hareleriyle buluştu. Gözleri açık camdan yansıyan dolunayın ışığıyla ışıl ışıl parlıyordu.
"Bu değişimden memnun musun?" diye sordu Ömer. Sesi sebebini anlayamadığım bir nedenden dolayı boğuk boğuk çıkmıştı. Sanki aklından geçen her neyse ona acı veriyordu. Gözlerim onu daha iyi anlayabilmek için yüzünde gezindi. Kaçırdığı bakışlarını, sıktığı çenesini, gerilen yüz ifadesini inceledim. Ama tam olarak neye bu kadar öfkelendiğini bir türlü anlayamamıştım.
"Sorun nedir?" diye sordum en sonunda dayanamayarak. Ömer'in birer şimşeği andıran öfkeli bakışları beni buldu. "Daha önce neler yaşadın bilmek istiyorum. Bana daha önce ne yaşadığını anlatır mısın?" diye sordu. Soruma soruyla karşılık vermesini beklemiyordum. Üstelik sorduğu soru kalbimin boğazımda atmaya başlamasına neden olmuştu.
"Bunu konuşmak istemiyorum. Hatırlamak dahi istemiyorum. Lütfen beni zorlama," diye mırıldandım. Bakışlarımı ondan kaçırıp odanın en uç noktasına odakladım. Tam o sırada Ömer ellerini omuzlarıma koydu. "Peki o zaman bana kimin yaptığını söyle. Ben bunu senden duymak istiyorum," derken bakışlarımı koyu harelerine çevirdim. Şefkat dolu bakışları yüzümde geziniyordu.
"Hare'nin söylediği doğru öyle değil mi?" diye sordu acıyla. Sesi titriyor bunun doğru olmamasını umuyordu. Ama ne yazık ki umudu kırılacaktı.
"Doğru," diye mırıldandım. Onu hatırlamak bile gözlerimin yaşlarla dolmasına neden olmuştu.
Ömer ise sessizdi. Bu cevabıma karşı tek kelime bile etmemişti. Beni en çok da bu korkutuyordu. Ömer'in sessizliği hiç hayra alamet değildi. Aniden patlayacak bir volkan gibiydi. Sanki saçtığı ateşle hepimizi küle çevirecekmiş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Çocukları Serisi
FantasyPusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...