Bazı insanlar ilaç gibidir. Bitmek tükenmek bilmeyen hastalıklara şifa olurlar. Yaralarınıza yara bandı olurlar. Acılarınıza morfin olur canınızı yakan hisleri uyuşturarak yok ederler. Yüreğinizde açılan kesiklere dikiş olur sonra o dikişi bir gülüşle silip yok ederler. Bazı insanlar böyledir. Severek iyileştirir. Tıpkı Ömer gibi.
Ona her baktığımda iyileştiğimi hissediyorum. Çaresiz bir hastalığın onun bir bakışıyla iyileştiğini hissediyorum. Geçmişimin acı dolu anılarının silindiğini ve bedenimde olmasa da ruhumda açılan yaraların onun gülüşüyle yok olduğunu hissediyorum. Ömer bana doğru adımlarken, "Cezan nasıldı?" diye sordu gülümseyerek. Onun cezasının sıkıntılı geçtiği yüzünden belli olsa da beni görünce dudaklarında bir gülümseme yer ediyordu.
Gülümseyerek, "Hiç fena değildi," dedim. Tabii kendileri Koru ile vakit geçirmek durumunda kaldığından benden intikam almaya yemin etmiş gibi görünüyordu. Tek kaşını kaldırmış bilmiş bir ifadeyle bana doğru yaklaşıyordu. Yutkundum. Acaba Ömer bana ne tür bir ceza verecek?
Bana doğru yaklaştı. Aramızda tek adım mesafe kalınca durdu ve koyu harelerini benim yeşillerime dikti. Gülümsedi. Dudaklarındaki sıcak gülümsemenin içimi ısıttığını hissettim. "Koru ile geçen korkunç dakikalarımın faturasını birilerinin ödemesi gerek," dedi Ömer bilmiş bir tavırla. Onunla başımın fena halde dertte olduğunu o an anladım. Yutkundum. Bakalım bu seferki cezamız ne olacak?
Ömer'in parmakları önüme düşen bir tutam saçı kavradı. Saçımı parmağına dolayıp dolayıp durdu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa bundan büyük keyif alıyordu. "Cezanı buldum," dedi Ömer elimden tutup beni çekiştirmeye başlamadan hemen önce.
"Nereye gidiyoruz?"
"Gidince görürsün."
Ömer elimden tutmuş beni çekiştiriyordu. Birlikte parkı ve hatta köprü altını bile aştık. Artık nereye gittiğimizi ciddi ciddi merak etmeye başlamıştım. Ama ona sorarsam da ilk sorduğumdaki cevabın aynısını vereceğini bildiğimden onun beni gecenin karanlığında bilinmezliğe doğru götürmesine izin verdim. Tıpkı tanıştığımız ilk gece de olduğu gibi. O gece de beni gecenin içinden geçirmişti. Kollarına aldığı yaralı bedenimi onlar için özel olan o yere götürmüştü. Köprü altına...
Köprü altında beni iyileştirmişti. Bilinmezliğin içinde sihirli bir dokunuşla beni bilinir kılmıştı Ömer. Bana kim olduğumu, ne olmak istediğimi ve gerçek sevgiyi göstermişti. Şimdi de beni bir başka bilinmezliğe doğru bir girdap misali çekiyordu. Ömer ile birlikte şehirden bir hayli uzak karanlık bir yerde durduk. "Buraya neden geldik?" diye sordum etrafta cılız ışığıyla belli bir kısmı aydınlatan sokak lambası dışında hiçbir şey olmadığı için.
Ömer huysuzluk yaparak, "Çok soru soruyorsun Kamer Işıklı," demişti. Ama buna rağmen bakışlarıyla bana yukarıyı işaret etti. Başımı kaldırıp baktığımda devasa bir beton yığını ile göz göze geldim. Kollarımı Ömer'in boynuna doladım. Beni sırtına aldı ve birlikte beton kütlenin en tepesine tırmanmaya başladık. Tepede beni neyin beklediğini merak ediyordum. Çünkü Ömer'in beni buraya boşuna getirmeyeceğini de çok iyi biliyordum. Yukarı tırmandığımızda Ömer beni dikkatlice sırtından indirdi. Sonrasında, "Gözlerini kapat," dedi etrafa bakmama izin vermeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Çocukları Serisi
FantasyPusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...