Pusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
(Ömer'den...)
İnsan değer verdiği birine zarar gelme ihtimalini bile kaldıramaz. O küçücük ihtimal bile insanın aklını kaybetmesine yeter. Sevdiğine yetememekten onu dış etkenlerden koruyamayacağının ihtimaliyle korkuya kapılır. Ya koruyamazsam onu der. Ya zarar görürse ve ben buna engel olamazsam diye düşünür. Tüm bunlar benim için de geçerliydi.
İçimde derin bir korku vardı. Sanki karanlık bir yaratık kalbimi avuçlarının arasında var gücüyle sıkıyormuş gibi içim daralıyordu. Düşündükçe kafayı sıyıracak gibi oluyordum. O canavarın Kamer'e dokunma ihtimali bile beynimin karıncalanmasına yetiyordu.
Sırf bu ihtimalin varlığıyla bile harekete geçmemek için kendimi çok zor tutuyordum. Ama bunu yapmamam gerekliydi. Sabırlı olup harekete geçmek için geceyi beklemeliydim. Ne de olsa gece bizi saklardı. Tıpkı kabuslarımızı da sakladığı gibi...
Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada, "Ömer," dedi Berk temkinli bir şekilde. Bana karşı bu kadar temkinli yaklaşmasının sebebinin en ufak kıvılcımda tutuşacak bir çıra gibi olmamdan kaynaklandığını biliyordum.
Gözlerim kararan gökyüzüne takılı kalmış onu düşünüyordum. Dün o elbisenin ona hiç yakışmadığını söylemiştim. Beğenmediğimi söylemiştim. Halbuki bu doğru değildi. O elbisenin içinde gören her erkeğin nefesini kesecek kadar güzel görünüyordu. Ama onun bilmediği sadece bu değildi.
Benim nefesimi kesmesi için onun böyle elbiseler giymesine gerek yoktu. Onun gülümsemesi yeterdi. Yeşil gözlerini gözlerime diktiği her an aslında farkında bile olmadan benim nefesimi kesiyordu. Adımı söylediği her an heyecandan kalbimin teklediğini hissediyordum. Ama o tüm bunlardan habersizdi.
Derin bir iç çektim. Gözlerim bana onu hatırlatan parlak gecede gezinirken bakışlarımı yanı başımdaki Berk'e çevirdim. "Vakit geldi mi?" diye sorduğumda Pars da hemen yanı başımda belirmişti. Lacivert gözleri kuzey çocuklarının üzerinde gezinirken yüzünde belirgin bir gülümseme belirmişti.
Bu gülümsemenin anlamını herkes gibi bende çok iyi biliyordum. Son gece avcısının evine yapacağımız baskın ister istemez onun maceracı ruhunun mutlu olmasına neden oluyordu. Lacivert gözlerini kuzey çocuklarından bana çevirdi.
"Vakit geldi," diye mırıldandı. Bunun üzerine bakışlarımı Berk ve sonradan aramıza katılan Oğuz'a çevirdim. İkiside bana kendinden emin bir şekilde baktı. Derin bir nefes aldım. Üçümüz de gökyüzünden birer yıldız seçtik.
Aynı anda gökten üç yıldız kaydı.
Gözlerim gökyüzünden kayıp giden üç küçük yıldıza takılı kalmıştı. Pars ise lacivert gözlerini tekrar kuzey tarafı çocuklarına dikti. "Gidiyoruz çocuklar!" diyerek kuzeylilere seslendi Pars. Onun talimatıyla birlikte önce merkezdekiler ile buluşacaktık. Daha sonra kuzeydeki iz sürücülerin bulduğu adrese baskın düzenlemeye hazırlanacaktık.