Hayat bir sonsuzluk işaretiydi benim için. Üzerinde ilerledikçe tekrar aynı noktaya döndüğüm dev bir sonsuzluk işareti...
Ama benim sonsuzluk döngümde diğerlerininkinden farklı bir şey vardı. Benim sonsuzluğumda hep acı vardı. Yürüdüğüm yolda canımı yakan dikenler vardı. Ayaklarımı kanatan gözlerimi yaşlarla dolduran keskin dikenler vardı. Ama buna rağmen ayaklarımdaki yaralara rağmen herkesin içinde dimdik yürüdüm. Ne bedenimdeki yaraları ne de ruhumdaki yaraları hiç kimseye göstermedim. Ta ki koyu harelerin sahibi sonsuzluk döngümü zaman aşımına uğratana kadar...
Kimsenin uzatmadığı o eli bana o uzattı. Sonsuzluk döngümdeki dikenlerin canını yakabileceğini bildiği halde elimden tutup beni sonsuz acımın, bir ömür kadar uzun süren ızdırabımın arasından aldı. Artık canımı yakan sonsuzluk yok. Önümde beni bekleyen ucu bucağı olmayan yıldızlarla dolu bir yol var. Karanlığımızı aydınlatan, bize yol gösteren, hayallerimizden doğan yıldızlar...
Artık hiçbir şey beni ağlatamaz. Artık hiçbir şey benim canımı yakamaz. Çünkü biliyorum ki yanımda o var. Koruyucum var. İçinde olduğumun daha yeni farkına vardığım büyülü dünyanın koruyucusu benimle. Ömer benimle...
"Hala uyumadın mı?" diye sordu Ömer kapının pervazına sırtını dayamış bana bakarken. Gözlerimi düşünceli bir şekilde gökteki yıldızlardan alıp ona çevirdim. Aklımı kurcalayan düşünceler yüzünden gözüme bir türlü uyku girmiyordu.
Özellikle de karanlık yıldızın üzerindeki görüntü bir türlü gözümün önünden gitmiyor beynimi kemiren senaryolar kurmama sebep oluyordu. Acaba onunla gördüğüm görüntü hakkında konuşmalı mıydım? Tabii ki de hayır! Bunu ona sormam mümkün değildi. Bu yüzden aklımdaki soru işaretlerini def edip dudaklarımı araladım.
"Bir türlü uyku tutmadı," diye mırıldandım. Ömer sakince başını salladı. Ardından yüzüne kondurduğu tebessümle birlikte koyu harelerini benim yeşillerime dikti.
"Dışarı çıkmaya ne dersin?"
"Bu saatte mi?" diye sordum dayanamayarak. Dudaklarında genişçe bir gülümseme hakim oldu. "Geliyor musun yoksa gelmiyor musun?" diye sordu bilmiş bir tavırla. Sanırım hayır deme gibi bir seçeneğim yoktu. Ya da ben hayır demeyi istemiyordum. Tam olarak emin değilim.
"Geliyorum," diye yanıtladım sorusunu. Kendinden emin tavrım onu etkilemiş gibi hafifçe başını sallamakla yetindi. Daha sonra tek kelime etmeden ağır adımlarla odadan çıktı. Ben de onun peşine takıldım.
Birlikte kimseyi uyandırmamak için olabildiğince sessiz bir şekilde koridordan geçip merdivenlerden aşağıya indik. Kapıyı da ardımızdan kapatıp kendimizi gecenin karanlığına bıraktığımızda kendimi daha iyi hissediyordum.
Derin bir nefes alıp ciğerlerimi buz gibi havayla doldurdum. Bedenim soğukla birlikte irkilirken bakışlarımı beni izleyen Ömer'e çevirdim. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum merakla. Koyu hareleri bir süre gözlerimde gezindi. Ardından sakince dudaklarını araladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Çocukları Serisi
FantastikPusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...