Yaşamın sesi denilen bir şey vardır. Sadece duymak isteyenlerin, hissetmeyi bilenlerin ve en önemlisi sevmeyi bilenlerin duyabileceği bir sestir yaşamın sesi. Benim şu an da kulaklarımı ve hatta ruhumu dolduran ses de buydu.
İçimde adını koyamadığım hislerin birer ağaç misali filizlenmesine neden oluyordu. Ses kalbime yayılıyor yaşamın ritmini değiştiriyordu. Nefes alıp verişlerim bile bu sesle aynı ritme kapılmışken böylesine güçlü bir ses neyin sesi olabilirdi? Yaşamın sesi neydi? Yaşamın sesi Ömer'in kalbinin sesiydi. Onun güçlü bir ritimle atan kalbinin sesi...
Gözlerimi yeni bir güne araladığımda henüz hiçbir şeyin farkına varamamıştım. Sadece huzura sarılmış onun sesini dinliyordum. Uykumun açılmasına neden olan bu sesin ritmi hızlandıkça hızlanmaya başladı bir anda. Her ne kadar nedenini anlayamasam da merakla başımı kaldırıp ona baktım. Ömer'e...
İlk birkaç saniye nerede ve ne durumda olduğumuzu idrak edemesemde sonrasında gördüğüm manzara karşısında göz bebeklerim on kat büyümüştü. Resmen Ömer'e sarılmış başım göğsüne yaslı bir halde uyumuştum. Üstelik bankta...
Utançtan kendimi boğmak istiyordum. Tam şu an da ölüp kurtulmak istiyorum. Ama ölmek için çok geçti. Çünkü koyu hareler benim yeşillerime bakıyordu.
"Günaydın," diye mırıldandı gülümseyerek. Onun koyu harelerine bakmak bile gülümsememe yetmişti. Gözlerim onun yüzünde gezinirken küçük bir detayın farkına varmıştım. Ömer'in sağ yanağında derin bir çizgi vardı. Parmaklarım bir refleks sonucu onun yüzündeki bu derin çizgide gezindi.
"Gamzen var," dedim inanamayarak. Sanki gamzesinin olması imkansız bir şeymiş gibi tepki vermem gülmesine neden oldu. "Evet gamzem var. Bu nasıl mümkün olabilir?" dedi benim şaşkın ifademi taklit ederek. Bu taklidi biraz sinirimi bozsa da ses etmedim. Onun yerine ondan ayrılıp kollarımı esnettim. Ömer ise sanki çok ilginç bir şey yapıyormuşum gibi beni izlemeye başladı.
Bunun üzerine, "Bana niye öyle bakıyorsun?" diye sordum. Kollarımı esnetmem bitince yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Aramızdaki mesafeyi o kadar azalttı ki neredeyse dudaklarımız birbirine değecekti. Yutkundum. Göz bebeklerim koyu harelerinde takılı kalmış öylece ona bakıyordum. "Bir sebebi yok," dedi sadece. Yüzünde imalı bir gülümsemeyle birlikte geri çekildi.
Şaşkın bakışlarımı bir süre onun yüzünde gezdirdiğim sırada Ömer telefonundan saate baktı. "Gitsek iyi olacak. İşe geç kalırsak bizimkilerin çenesinden kurtulamayız. Özellikle de Arda'nın," dedi ve telefonu cebine attı. Onu başımla tasdikledim. Birlikte kader çizgimizin kesiştiği banktan kalkıp yürümeye başladık.
Daha birkaç adım atmıştık ki Ömer hapşırdı. Dehşete kapılmış bakışlarımı ona yönelttim. "Sen hasta olmuşsun," dediğimde Ömer umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Önemli değil. Sıcak bir fincan çay içersem hiçbir şeyim kalmaz," dediğinde kaşlarımı çattım. Kendime engel olamayıp onun şaşkın bakışlarına aldırmadan parmaklarımı onun parmaklarına kenetledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Çocukları Serisi
FantasyPusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...