Bazı insanlar arasında görünmez ama kalınlığı adeta bir set kadar büyük olan neredeyse aşılamayacak duvarlar bulunur. Buzdan yapılma bu hayali duvarlar hayatımızdaki insanlarla olan mesafemize göre varlığını sürdürmeye devam eder. Ta ki içimizdeki sevginin sıcaklığı bu duvarları inceltip yok edene kadar...
Kaybolan duvarla birlikte mesafeler de kaybolur. Dostluklar kurulur. Dostlukla beraber bir sevgi bağı oluşur. Hatta bazen dost olmayıp aşık oluruz. Karşımızdakine baktığımızda o duvarı birlikte yıktık. O duvarı eriten sevgi bizim sevgimizdi dediğimiz anda başlar her şey. Peki ya benim etrafımdaki kalınlığı bir gezegen kadar olan duvara ne demeli? Beni diğer tarafta bekleyen varken ben duvarlarımı yıkabilecek miyim?
Ömer beni beklerken ben ona ulaşabilecek miydim? Her şeye rağmen onun güvenini geri kazanabilecek miydim? İçimdeki kıvılcımla eritmeye başladığım duvarım bir gün onun için yıkılabilecek mi? İşte bana bunu zaman gösterecek.
"Kamer," diye seslendi Ömer kapının ardından. Onun bana seslenmesiyle düşüncelerimin arasından sıyrılıp gözlerimi kapıya doğru çevirdim. Birkaç saniye sonra daldığım düşünce aleminden çıkıp kapıya doğru ilerledim.
Kapının önünde durduğumda parmaklarım kapı kolunu kavradı. O an belki bu kapıyı açtığımda aramızdaki duvarları da kaldırabileceğimi hissettim. Bu his yüzümde belirgin bir tebessüm oluşturmuştu. Yavaşça kapı kolunu indirip kapıyı araladım.
Kapıyı ardına kadar açtığımda koyu hareler benim yeşillerimle buluştu. Sebepsizce yüzümdeki gülümseme genişlerken onun burnundan soluduğunun daha yeni farkına varmıştım.
"Neredesin sen?" dedi kaşları çatık ve bakışları keskin bir ifadeyle. Bu asabi halinin sebebinin az önce gelen grup olduğunu anlamam uzun sürmedi. Muhtemelen ben gittikten sonra gençler sabrını iyice zorlamıştı.
"Arda çağırmıştı," diyerek bakışlarımı ondan kaçırdım. Çünkü ona baktıkça yüzümdeki gülümseme genişliyordu. Üstelik ona karşı olan bu sebepsiz gülümsememi fark ederse ona bunu nasıl açıklayacağımı hiç bilmiyordum.
"Her neyse," dedi Ömer. Sinirlerini daha fazla bozmamak için konuyu kapatmak istediği belliydi. Ben de daha fazla üstelemedim. Sözlerine kaldığı yerden devam etti.
"İçerisi çok yoğun. İşinin başına dön," dedi tekdüze bir sesle. O an bakışlarımı ona çevirdim. Büyük bir ciddiyetle başımı sallamaya niyetlenmiştim ki onunla göz göze gelmem yeniden gülmeme neden olmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi durdurmaya çalışırken bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Peki şimdi ne yapacaktım?
İçimden bana neden güldüğümü sormaması için dua etmeye başladım. Stresten boncuk boncuk terlediğimi hissettiğimde ise korktuğum şeyi sordu.
"Komik olan ne?"
Ona verebilecek bir cevabım olmadığından açık kapıdan sıvışmanın daha iyi bir fikir olduğu kanısına vardım. Sanki bana soru sormamış gibi açık kapıdan adımımı atmaya niyet etmiştim ki Ömer beni kolumdan tutup durdurdu. Bu da yetmezmiş gibi kapıyı kapatıp kilitledi. İşte şimdi köşeye sıkıştın Kamer Işıklı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Çocukları Serisi
FantasyPusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...