"Oğlum beni bekle," diye fısıldadı ince bir ses. Küçük çocuğun arkasından koşan bir kadın silüeti vardı. Varla yok arasında bir beden görüyordum. Çocuğun neşeyle kıkırdayışını duyuyordum.
Adımlarım beni onların beraberinde gitmeye zorluyordu. Karanlık bir ormanın ortasında onlara doğru koşmaya başladım. Bastığım yaprakların çıtırtısı dışında etrafta ses yoktu.
"Anne sence ondan kaçabilecek miyiz?"
Küçük çocuğun sorduğu soruyla annesi göz hizasına eğilmişti. İnce parmakları küçük çocuğun omuzlarını kavradı ve "Elbette," diye mırıldandı.
Kadının kucağında beyaz bir battaniyeye sarılmış bir de bebek vardı. Bebeğin olduğunu çok sonradan fark etmiştim. Küçük çocukla kadının yüzleri yok denecek kadar silinikti. Yüz hatlarını seçemiyordum.
Kadın dikkatlice kucağındaki bebeğin battaniyesini araladı. Bebeğin elini küçük çocuğun tutmasını sağladı. "Her şeyi unut. Tüm yaşadığın acıları, beni ve taşıdığın benliği unut," diye fısıldadı.
Etraflarını kırmızı bir ışık sarmıştı. Küçük çocuk bebeğin elini bıraktı. Bir süre boşluğa baktı. "Sende kimsin?" diye sordu kadına. Kadın hıçkırarak ağlamaya başladı.
Küçük çocuğun hafızası silinmişti. Peki ama nasıl? Bunu o kadının neden ve nasıl yaptığını anlayamamıştım. Fakat hıçkırıklarını ve ağladıkça sarsılan bedeninden bunu yapmaya mecbur kaldığını hissediyordum.
"Git," dedi kadın.
"Arkana bakma. Ay senin yoldaşın olacak. Sana doğru yolu o gösterecek. Şimdi koş ve bir daha sakın geri dönme."
Çocuk korkuyla başını salladı. Ormanın karanlığında kadını arkasında bırakarak koşmaya başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu. Öylece ağaçların arasında gücü yettiğince koşmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Bir süre sonra küçük çocuk tamamen gözden kayboldu. Kadın kollarındaki bebeği bağrına basıp ağlamaya devam etti. Tam o sırada ormanın diğer tarafından üzerine bastıkça kırılan dalların çatırt sesleri duyuldu.
Biri geliyordu. Kadın bunun farkındaydı. Annelik içgüdüsü olarak bebeği korumak için göğsüne sıkıca bastırmıştı. Bebek ise sanki yaklaşan tehlikeyi hissetmiş gibi ağlamaya başlamıştı.
Bebeğin çığlıkları ıssız ormanda yankılanıyordu. Sonra bir adam silüeti tam kadının arkasında durdu. Adam, "Her şey buraya kadar," diye fısıldadığında kadını kurtarmak istedim.
Bu adam her kimse onlara zarar verecekti. "Onlara dokunma!" diye bağırdım ama nafile. Sesim onlara ulaşmamıştı. Dudaklarımı oynatmaktan başka bir şey yapamamıştım. Sonra her şey yok oldu. Ne o kadın ne bebeği ne de o adam kaldı.
Gözlerimi araladığımda tüm bu gördüklerimin bir rüya olduğunu anladım. "Kamer," diye fısıldadı Ömer. Koyu hareleri gözlerimde gezinirken onun omzunda uyuyakaldığımı daha yeni fark edebilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Çocukları Serisi
FantasyPusulanın dört yönünün tam merkezinde onlar vardı. Geceleri sokaklarda gezinen kendileri gibileri bulup onlara güçlerini kullanmayı öğretmek üzere gruplarına götürenler onlardı. Kamer hayatının çıkmaza girdiğini bildiği bir anda kaderinin kollarında...