3:Sana zaman makinesi yaptım.

94 14 40
                                    

-2 Yıl Sonra-

"Burada kalıcı bile değildim. Bir yolunu bulacak ve kendi zamanıma gidecektim." dediğim günün üzerinden tam 2 yıl geçmişti ve ben gidememiştim. Büyük lokma yemek ama büyük konuşmamak gerekiyormuş gerçekten. Bu geçen 2 yılda gitmek için her şeyi denemiştim. Hatta sayısal konusunda acayip derecede kötü olmama rağmen okumadığım fizik kitabı kalmamıştı. Hepsi bu çağın kitaplarıydı sonuçta çok bir şey beklememek gerekiyordu ama birçok icat bu ülkeden, Han Hanedanlığından, çıkmaydı. Hal böyleyken neden zaman ile ilgili hiçbir bilgi yoktu ki? Aylarca uğraşmış, pes etmiş, sonra tekrar uğraşmış ve en sonunda olmayacağını kabullenerek ağlayarak vazgeçmiştim. Burada sonsuza dek kalacağımı kabullendikten sonra hayata küsmüştüm. Resmen yemeden içmeden kesilmiş, kendimi dışarıya karşı kapatmıştım. Zavallı Zhan da ne için çabaladığımı bilmese de hep yanımda olmuş ve yaşamak için bana yeniden umut aşılamak için onu büyüten soylu amcasına yalvarmış, taaaa Mısır uygarlığından el yazması parşömenler getirtmişti. Onlar güneş saatini icat ettikleri için yararı olacağını düşünmüştü ama gelen parşömenlerde de işe yarar bir şey yoktu. Zhan ise sırf beni hayata döndürmek için, ben vazgeçmeme rağmen, didinmiş durmuştu günlerce. Bir gün 8 tane değneği birbirine iple tutturup neşeyle bana gelmişti. O günü hatırladıkça tebessüm ediyordum. Zaten o gün karar vermiştim, bu hayata alışmaya ve buralı olmaya.

-Hatırlama-

Pencerenin kenarındaki tahta sedirde oturmuş boş boş dışarıyı seyrediyordum. Şehrin çarşısı biraz uzakta kalsa da rahatça görünüyordu. Satış yapmaya çalışan tezgah sahiplerini, saman taşıyan arabacıları, yeşim taşı tezgahının önünde birbirlerine takıları gösteren genç kızları ve biraz uzakta onları süzen genç oğlanları izliyordum. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Yaşamak bile yük gibi gelmeye başlamıştı. Ölümden korkmasam intihar ederdim ama ölümden korktuğum kadar yaşamaktan nefret etmiyordum. Derince bir nefes aldım. Açlıktan mideme ağrı girmişti yine. Kurt gibi acıkmama rağmen sofraya oturunca midem hiçbir şeyi almıyordu. Bu yüzden sofraya oturmayı da kesmiştim artık. Tam 4 aydır boşuna umut ettiğim için çok öfkeliydim. Ama umut etmeyip ne yapacaktım ki? Bir gün geri dönebilmek için çabalamalıydım. Çabalamak için gereken gücü de umudumdan alıyordum. Ama artık vazgeçmiştim. Evet, buralıydım artık. Kaçışım yoktu. Bu zamana mahkum olmuştum. Gözlerim tekrar yaşarmaya başlayınca yukarı doğru baktım. Yaşları geri gönderecektim ki Zhan üzülmesin.

"Shixuuun!"

İyi insan lafının üstüne gelirmiş. Zhan' ın sesini duyunca isteksizce arka kapıya doğru baktım. Kapıdan başını uzatmış, gülümseyerek eliyle 'gel' işareti yapıyordu. Omuz silkip önüme döneceğim sırada gözlerini kocaman açıp dişlerini sıktı.

"Shixun dedim!"

Oflayıp ayağa kalktım ve ayaklarımı sürükleye sürükleye arka kapıya gittim. Arkada ufak bir bahçe vardı. Suyumuzu bu bahçedeki kuyudan çıkarıyorduk ve Zhan buraya sebze falan ekiyordu. Hani 2 karış derler ya, tam öyleydi. Ufacık bir yerdi.

"Ne var?"

Zhan heyecanla ellerini birbirine sürttü.

"Sana zaman makinesi yaptım."

Hemen ardından büyük bir örtüyü kaldırıp elleriyle örtünün altından çıkan şeyi işaret etti. Zaman makinesinin ne olduğunu, neden zaman makinesi istediğimi bile bilmiyordu ama kendince beni mutlu etmeye çalışıyordu. Benim anlattığım kadarıyla öğrenmeye çalışıyordu zaman makinesi ile ilgili şeyleri.

"Ça Çaan! Nasıl olmuş?"

Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı aşağı eğdim.

"Bu nasıl bir makine?"

Long Live the KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin