10: O günü hasretle bekleyeceğim.

68 13 45
                                    

Kuşağı belime sıkıca bağladım. Doğru düzgün ata binmeyi bile bilmiyordum, Luhan neden ava davet etmişti ki beni? Ben modern zaman insanıydım. Bizde ata binmek spordu ve bunu seyislerin gözetiminde, at çiftliklerinde hafif at yürüyüşleri ile yapardık. Şimdi dörtnala nasıl gidecektim atın üzerinde? Saçımın tamamını topuz yapıp önce bez ile tutturdum. Sonra da saç iğnesi ile bezi saçıma sabitledim. Şimdiye kadar birçok renk ve saç modeli denemiştim. Kısa, uzun, kırmızı, turuncu, sarı, hatta rengârenk... Ama hiç saçımı omzumu geçecek kadar uzatmamıştım. Bana yakışıyordu aslında.

"Terzi Wu?"

Hadım Lin' in sesini duyunca bileklerime sarmak ve alnıma bağlamak için yaptığım kenardaki şeritleri alıp çıktım odamdan. Hadım Lin yine gülümsüyordu. Tonton adam aslında. Bugün o da ava geliyordu ve ben onun yanından ayrılmayı düşünmüyordum. Bunu şimdiden Hadım Lin' e belirtmek istiyordum ki o da beni kollasın.

"Hadım Lin, bugünü sizinle geçirmem mümkün mü acaba?"

Böyle direkt sorunca adam şaşırdı tabii.

"Majestelerinin seni yanından ayıracağını sanmıyorum. Bir sorun mu var yoksa?"

Hafifçe yanıma yanaşıp elimi koluna koydum. Kendimi acındırmak için de yüzümü limon yemiş gibi ekşitmiştim.

"Ben biraz el bebek büyüdüm de, ne ata binmeyi ne kılıç kuşanmayı ne de ok atmayı bilirim. Majestelerine ayak bağı olmak istemem. Sen beni yanından ayırmasan olmaz mı?"

Zaten bir terzinin ava gelmesi herkesin dikkatini çekecekti, bir de avlanmayı bilmeyen bir terzi olunca daha da kötü hale geliyordu durum. Hadım Lin anlayışla başını sallayıp benim önümden ilerledi. Askerlerin, muhafızların toplandığı alana geldik. Kral Luhan, yanında prens Lu Li ve Komutan Wang Yibo ile merdivenlerden iniyordu. Diktiğim hanfu çok yakışmıştı ona. Tam bir kraldı gerçekten ve o taht onun dışında kimseye yakışmazdı. Saçlarını her zaman tam topuz yapardı ama bugün atkuyruğu yapmıştı. Her zamanki gibi çok yakışıklıydı. Kenardaki hizmetçi kızların bazıları işlerini bırakmış, cariyeler bile saraydan çıkıp onu görmek için sağa sola gizlenmişlerdi. Hepsinin hayran bakışları Luhan' ın üzerindeydi. Eh, bana bakanlarda vardı. Yakışıklı adamım sonuçta, üstümde ihtişamlı kıyafetler olsa daha çok dikkat çekerdim. Ama övünmek gibi olmasın çuval bile giysem –ki giymişliğim var- yakışıyordu. Bu yüzden hizmetçi kızların çoğu ulaşamayacakları kral yerine bana veya Komutan Yibo' ya bakıyorlardı. Üzgünüm kızlar, kral ile öpüşüyorum.

"Hazırlıklar tamamlandı mı?"

Komutan Yibo bağırınca cariyelerin bazıları yakışıklılığından baygınlık geçirir gibi oldular ama Yibo hiçbirini umursamadı. Askerler hep bir ağızdan Komutan Wang' ı onaylayınca Luhan, atının yanına geçti ve bana bir bakış attı. Aramızda biraz mesafe vardı. Üstelik bana tek bakan o değildi. Prensin nefret dolu bakışlarını da üzerimde hissediyordum. Ama ben ona bakmak yerine Luhan' a odaklanmıştım. Hadım Lin, yanına yaklaşıp Luhan' a bir şeyler dedi. Luhan gülerek bana baktı ve Hadım Lin' e bir şeyler söyleyip atına çıktı. Hadım Lin tombik vücuduyla koşturup yanıma geldi.

"Majesteleri seni kendi atıyla götürmek istiyor ama ben uygun olmayacağını söyleyip reddettim. Bu yüzden askerlerden birinin arkasına atla, beline sıkıca tutun. Sakın düşme yoksa kralımız beni öldürür."

Hadım Lin söyleyeceklerini bitirdikten sonra askerlerden birinin yanına gitti ve bir şeyler dedi. Asker bana bakıp eliyle 'gel' işareti yapınca yanına gittim hemen. Ufak tefek bir adamdı.

"Ben binince seni yukarı çekeceğim, ayağını üzengiye koyup kendini yukarı ittir. Sonra da eyerin arka tarafına otur. Ellerini belimden sakın ayırma. Düşersin bak."

Long Live the KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin