Saçlarımda hafif dokunuşlar hissettiğimde uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerdeydim. Dokunuşlar uykumu kaçırmasın diye sağ tarafa dönünce bir kıkırtı doldu kulaklarıma. Yavaşça gözlerimi aralayıp önce beyaz, düz bir göğüs ile karşılaştım. Uzanış biçimine ve sese bakılırsa Luhan çoktan uyanmıştı. Sevdiğim adamın göğsüne öpücük kondurup gözlerimi yüzüne çevirdim. Elleri hala saçlarımı okşarken gülümseyerek bana bakıyordu. Saçlarımı okşayan eli önce yanaklarıma ardından boynuma ve oradan da omzuma inerek geçtiği yerlere ateşten izler bırakmaya başlamıştı.
"İyi sabahlar."
"Size de majesteleri."
Luhan elini vücudumdan çekip yatakta doğruldu ve yorganı üzerinden atıp dış cübbesini giydi. Dün gece sadece sarılıp uyuduğumuz için altında içliği vardı. Kuşağını da bağladıktan sonra elini bana uzattı. Ben de sadece altımda içlik ile uyumuştum. Yataktan kalkıp basamakları inince bana da dış cübbemi giydirdi.
"Kahvaltımızı ederken bize katılmanı umuyoruz."
"Nasıl isterseniz majesteleri."
Kapıya vurulunca Luhan sanki karşısında başka biri varmış gibi vücudunu dikleştirdi.
"Majesteleri, Hadım Lin geldiler."
"İçeri gelsin."
Hadım Lin kapıdan girince arkasından iki hadım daha girdi. Ellerinde tepsiler vardı. Yere hemen sofra kurup minderleri de etrafına döşediler. Tanımadığım Hadımlar çıkınca Luhan gülümsedi ve eliyle bana minderleri gösterdi. Ardından Hadım Lin' e döndü.
"Yas bitince o kişiyi soğuk saraya gönderin."
"Emredersiniz majesteleri."
Hadım Lin yere kadar eğilip doğruldu ve geri geri yürüyüp çıktı odadan. Luhan' ın kimden bahsettiğini ya da neyin yası olduğunu anlayamadım ama sormaya da çekiniyordum. Biri ölmüştü, onun yası tutuluyordu ve birisi soğuk saray ile cezalandırılmıştı. Dünkü olaylar aklıma gelince yutkundum. Sanırım o mahkum öldürülmüştü. Sonuçta krala suikast düzenleyen bir haindi. Gerçi emri prens vermiş ama Luhan kendi kardeşini öldürecek kadar cani biri değildi. Bu yüzden muhtemelen soğuk saray cezasını alan kişi Prens Lu Li' ydi. Ama basit bir mahkum için yas tutulur muydu? Demek ki o adam basit bir mahkum değildi. Bir canlıydı sonuçta, ölmesi beni biraz üzmüş ve geride kalan ailesini düşündürmüştü ama suçluydu sonuçta. Her ne kadar ölüm ağır bir ceza olsa da burada böyleydi ve cezasını çekmişti. Kızarmış tatlı acı nilüfer kökünden alıp kasemdeki pirincin üzerine koydum. Kaşığımla pirinci kaldırıp ağzıma tıktım. Bugün atölyede işlerim vardı, hemen yiyip gitsem iyi olacaktı.
"Yavaş ye, hazımsızlık çekeceksin."
Hızlı hızlı çiğneyip, bana gülümseyip saçımı okşayan Luhan' a baktım. Ağzımdaki lokmayı yutunca ben de ona gülümsedim.
"Bugün atölyede işlerimiz çok majesteleri. Amcalara yardıma gitmem lazım. Bu yüzden hızlı yiyordum."
Luhan' ın yüzü bir anda ciddileşti. İfadesiz görünen bakışlarını önce yüzümde ardından odanın içinde gezdirdi.
"Bugün bu odadan dışarı çıkma."
İstediği şey beni şaşırtsa da hesap sorabilecek kadar cesur olduğumu sanmıyordum. Bu yüzden güzellikle itiraz edecektim.
"Fakat majesteleri iş-"
"Bugün bu odadan çıkma Sehun. Kapıya nöbetçi dikeceğiz."
İşte şimdi kaşlarım çatılmıştı istemsizce. Ben bir mahkumdum da benim mi haberim yoktu? Odaya hapsediliyordum resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Long Live the King
Fanfiction"...Ama şunu bilmelisin ki Wu ShiXun, yakalamak bizim en iyi yaptığımız şeydir..." Ana Çift: HunHan/HanHun Yan Çift: YiZhan Tür: Tarihi/Dram/Komedi *Geri dönüşümün şerefine... *Smut içerik vardır. *Üç-beş entrika, bir-iki idam falan var.