24: Mektup.

55 12 24
                                    

Uykusuzluktan gözlerim yaşarıyordu ve gözaltlarım hafifçe koyu bir renk almıştı. Tam bir hafta... Bir haftadır benzer kabusları görüyordum. Her seferinde Luhan kılıcını bana saplayınca uyanıp sonra da sabaha kadar uyuyamıyordum. Luhan sürekli benim için telaşlanıyor, hasta olup olmadığımı sorarak beni yanından ayırmamaya gayret ediyordu. Ama bu benim için daha kötüydü. Çünkü Luhan' ın yanında pek rahat değildim ve korkuyordum. Her insan gibi kendi canım için endişelerim vardı. Ayrıca bir de vicdanım sürekli bana suçlu olduğumu, Luhan' ı kraliçe ve prense karşı benim kışkırttığımı söylüyordu. Düzgünce uyuyamadığım gibi iştahım da yoktu. 3 gün önce Saray Hekimi Meng ZiYi' nin gönderdiği baş ağrısı ilacıyla biraz toparlanıyordum ama o da uyku haline sokuyordu beni ve halsiz hissettiriyordu. Sanırım içine uykusuzluğuma çare olacak bitkiler ekliyordu. Günden güne çöküyor gibi hissediyordum. Bu yüzden bir karar almıştım. Luhan ile bu meseleyi halledecektim. Ama ona direkt sormaya korkuyordum ve bunun için de Luhan' ın sadık hizmetkarı Hadım Lin' i kullanmaya karar vermiştim. Ona akıl danışıyormuş gibi her şeyi bildiğimi gösterecektim. Sonra Hadım Lin de gidip Luhan' a yetiştirecekti. Luhan da gelip bana soracaktı. Böylece hem Luhan' a hesap sormuş olmayacaktım hem de bana olan davranışlarının seyrine bakarak içimdeki korkuyu yenebilecektim. Uzandığım yataktan kalkıp üstüme çeki düzen vermeden kapının yanına gittim ama açmadım.

"Bana Hadım Lin' i gönderin lütfen."

"Emredersiniz Kral Eşi."

Askerin uzaklaşan ayak seslerini dinledikten sonra halsiz hissettiğim için tekrar yatağa döndüm. Uzanıp Hadım Lin' i beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra kapının önünde ayak sesleri duyup doğruldum ve oturur pozisyona geldim.

"Saygıdeğer Kral Eşi, Hadım Lin geldiler."

Yakamı düzeltip boğazımı temizledim. Konuşamaya bile halim yoktu.

"İçeri gelsin."

Hadım Lin içeri girip eğildi.

"Hadım Lin gel ve otur."

Doğrulup yatağa doğru geldi ve ayakucuma oturdu. Bana bakınca kaşları çatılmıştı.

"Efendim teniniz sararmış, iyi görünmüyorsunuz."

Başımı olumlu anlamda sallayıp gülümsemeye çalıştım.

"Seni bunun sebebini söylemek için çağırdım. Daha doğrusu sana akıl danışacağım. Çünkü ne yapacağımı bilmiyorum."

"Sizi dinliyorum."

"Birkaç gün önce bir şeyler öğrendim."

Gözlerim yaşarmaya başlamıştı yine. Ağlamıyordum ya da ağlayasım da yoktu ama uykusuzluktan olsa gerek ağlıyor gibi gözlerim yaşarıyordu.

"Benden herkesin sakladığı şeyi. Prens Lu Li ve Zevce Gu... Onları majesteleri öldürdü."

Hadım Lin şaşkınca yüzüme baktı. Kimsenin söylemeyeceğinden çok emindi anlaşılan.

"Siz... Nasıl?"

"Nasıl ya da kim olduğu önemli değil. Bak Hadım Lin, bunlar aramızda kalsın ama o günden beri majestelerinin beni öldürdüğü rüyalar görüyorum. Yanında rahat olamıyorum ve en kötüsü de vicdan azabı çekiyorum. Çünkü Prens Lu Li' yi öldürmekteki asıl amacı Ana Kraliçe' ye der vermekmiş. Çünkü Ana Kraliçe bana karşıydı. Majesteleri ise sarayda kimin dediğinin olacağını ona göstermek istedi. Ayrıca o gün, yani kraliçenin beni saraydan kovup dövdürdüğü gün... O gün eğer kralımıza gelip şikayet etmeseydim belki de böyle olmayacaktı. Kendimi suçlu hissediyorum. Uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum, tedirgin olmadan yaşayamıyorum. Bana bir akıl ver, ne yapmalıyım?"

Long Live the KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin