12: Sadece bizi izle, başka yere bakma.

69 13 39
                                    

Saatlerce ağlamıştım. Açlıktan midem kazınsa bile ziyafet alanına geri dönmemiştim. Aptal Luhan, gurursuzca, kendisini aldatan kadını yanına alıp bütün ziyafettekilere onu kraliçe yapacağının sinyalini vermişti. Tamam, beni zaten kraliçe falan yapmasını beklemiyordum -ki zaten ben bir erkektim- ama o kadına bu kadar iyi davranmasını da beklemiyordum. Kıskanmıştım evet ama bu daha öte bir şeydi. Kendisini kullandırdığı için acayip sinir oluyordum. Şişen gözlerim artık acımaya başlarken terzi amcalarımın eve girdiğini duyunca ziyafetin bittiğini anladım. Daha yeni bitiyordu, iyice eğlenip kralın veliahdını kutlamışlardır artık. Sinirle yerimden doğrulup saçımdaki saç pinini çektim ve kapıya doğru fırlattım. Ardından biraz zorlanarak da olsa metal tokayı da çıkardım ve pinin yanına gönderdim. Bir hışımla üzerimdeki bütün kıyafetleri çıkarıp içliklerimle yorganın altına girdim. Daha fazla ağlamayacaktım. Gözyaşlarıma değmeyen bir adam için ağlayacak kadar kendimden nefret etmiyordum. Bunları düşünürken gözümden aşağı süzülen yaşı silip yorganın altında boğulmayı bekledim. Gözlerimi de sımsıkı kapattım ki boğulmasam bile en azından hemencecik uyuyabileyim.

Saatler geçse de uyuyamıyordum. Kendi saçlarımı yolacak kıvama gelmiştim. Uyuyamadığım için kendime sinirleniyordum böyle durumlarda. Kalkıp biraz bahçede dolaşsam belki temiz hava uykumu getirirdi? Aman yok, yine görmemem gereken bir şey görürüm falan. Hiç çekemezdim şimdi entrikalı işleri. Yorganın kenarında ufak bir hava deliği açıp derin bir nefes çektim. Böyle yatmak da çok sıcak oluyordu. Biraz da bu yüzden uyuyamıyordum. Kapımdan gelen tıkırtılarla korkuyla irkildim. Gecenin bu vakti kim gelebilirdi ki? Hadım Lin? Ama o kapıya vururdu önce. Bu kişi her kim ise kapının sürgüsünü çekmiş ve açmıştı. Metal tıngırtısı odayı doldurunca içeri giren kişinin saç tokama bastığını anladım ama nefesimi tutmuş sesimi çıkaramıyordum. Acaba ses çıkarsa mıydım ki? Çünkü gelen prensin adamlarından da olabilirdi. Geçen gün yarım kalan işi tamamlamaya geldilerse ses edip milleti başıma toplamam daha mantıklıydı. Tam yorganı açıp avazım çıktığı kadar bağıracaktım ki içeri giren kişi yanıma uzandı. Korkuyla kendimi kasmıştım. Adam ellerimi kesmeye kalkışsa karşılık bile veremezdim. Ölü gibi kaslarım tutulmuştu. Bir anda yüzüme ılık hava çarptı. Yüzümdeki yorgan açılmıştı. Gözlerim sımsıkı kapalıydı ve açmaya korkuyordum. Bir el yüzümü okşarken gözlerimin altında hafif dokunuşlar hissettim.

"Uyuma taklidi yapamıyorsun."

Luhan'ın sesiydi gözlerimi açmamı sağlayan şey. Aklımdan herkesin gelebileceği geçerdi ama Luhan geçmezdi. Çünkü burası terzi müştemilatıydı. Kral neden buraya gelecekti ki?

"Ağlayıp güzel gözlerine zarar verdiğin için sana kızgınız. Neden ağladın?"

Cevap vermeyip gözlerimi kaçırdım.

"Yoksa bizim yanımızda kadın görünce sirke mi içtin?"

Sirke içmek? Haa, kıskanmak. Bazen Çin deyimlerini anlayamıyordum. Kıskanmıştım ama bunu itiraf etmek çok küçük düşürücüydü. Bu yüzden başımı iki yana sallayıp, Luhan dışında her yere bakmaya devam ettim.

"Öyleyse kızdın bize, o kadının neden yanımızda olduğunu anlamadığın için."

Çok zeki bir adamdı Luhan. Herkesin her hissini, her hamlesini anlayabiliyordu. Bu yüzden başımı olumlu anlamda salladım. Sağ elimi yorganın altından çıkarıp baş ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırdım.

"Birazcık kızdım ama sonra düşündüm ki ne kızmaya ne kıskanmaya hakkım var. Ben kimim ki?"

Ağzım, dilim lal olsaydı. Kıskandığımı da bu şekilde itiraf etmiş bulunuyordum. Luhan kıkırdadı. Gülerken onu görebilmek için gözlerimi yüzüne çevirdim. Sesi de yüzü de o kadar güzeldi ki, gülmek bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi. Ben hayran hayran onu izlerken o yüzümü okşadı.

Long Live the KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin