15: İçeri girip boynuna atılmazsam bana da Sehun demesinler.

87 12 26
                                    

Büyükçe bir odada iki tane kadın hizmetçi tarafından soyuluyordum. Hayır, daha doğrusu soyunduruluyordum. Hadım Lin' i Luhan' a gönderdikten birkaç dakika sonra gülerek ve heyecanlı bir biçimde geri gelmişti ve beni kıpkırmızı edecek şeyler söylemişti. Ah Luhan... Benim geyikli kekim. Başka bir hizmetçi gelip önümde eğildi. Ben alışkın değildim böyle şeylere.

"Banyo hazır efendim."

Ardından bir sabun, bir bez parçası bir de metal bir çubuk ve ufak bir şişe verdi. Şişeyi açıp kokladım, çiş gibi kokuyordu. Peki çubuk ne alaka?

"Bu şişe ve çubuk ne?"

Hizmetçi kulaklarına kadar kızarırken ağlamaklı bir ifade ile baktı suratıma. Sanki ona anlattırmamam için yalvarıyordu ama bilen oydu. Anlatmak zorundaydı. Hala saf saf yüzüne bakarken başını iyice eğdi.

"Şişenin içinde ilaç var. İçin lütfen. Bir süre sonra karnınız ağrıyacak ve şey... Bağırsaklarınız boşalacak. Çubuk da şey için... Ş-şey işte.... Temizlik.. Y-yani demek istediğim..."

Kulaklarına kadar kızarma sırası bana geçerken elimi kaldırıp kızı susturdum. Hazırlık dedikleri buydu demek. Neden ben yapıyor muşum bu hazırlığı? Luhan neden yapmıyor? Ben de girmek isteyebilirim sonuçta?

"Tamam, hepinize teşekkür ederim. Çıkabilirsiniz, gerisini ben hallederim."

Hizmetçiler çıktıktan sonra burnumu tıkayıp ilacı bir dikişte içtim. Eh, başa gelen çekilir. Müshiller yarım saat gibi bir sürede etki ediyordu benim geldiğim zamanda. Burada nasıl oluyor bilmediğim için biraz oturup bekledim. Karnımdan gurultuya benzer sesler gelince hemen üzerimi giyinip dışarıya koştum. Geçmiş zamanın kumdan tuvaletleri de hiç çekilmiyordu böyle durumlarda. İşim bitince tekrar içeri girip üzerimi çıkardım ve paravanın arkasındaki içi çiçek ve su dolu tahta küvete girdim. Heyecandan zaten bir şey yiyememiştim, bir de bağırsaklarım boşalınca bir halsizlik çökmüştü üzerime. Nefesimi tutup suyun içine daldım ve çıktım. Yamru yumru sabunu alıp saçımı köpükledim ve kenardaki kovadan su kabağından yapılmış tası doldurup kafama döktüm. Vücudumu da iyice ovduktan sonra gözüm yandaki çubuğa takıldı. Onu kullanabileceğimi sanmıyordum. Tuhaf hissederdim. Bu yüzden parmaklarımla temizlenmeye karar verdim.

Banyo faslım bittiğinde küvetten çıkıp kurulandım ve benim için bıraktıkları ipekten hanfuyu giydim. İçliği tülden olan ve içimi gösteren çok zarif bir hanfuydu. Tamamen beyazdı ve üzerinde hiçbir desen yoktu. Saçlarımı tepeden tam toplayıp düzelttim ve hazırdım. Kapıya vurunca askerler kapıyı açtılar. Hadım Lin kapının önünde duruyordu öylece. Ben çıkınca eğildi önümde. Bu durum tuhaf hissettiriyordu. Sonuçta o Hadım Lin' di, bana taktik veren adam. Daha önce de önümde birkaç kez eğilmişliği vardı ama onlar daha çok selamlama gibiydi. Oysa şimdi bana saygı gösterdiği çok belliydi.

"Hadım Lin?"

"Terzi Wu, sizi almaya geldim. Majesteleri sizi bekliyor."

"Gidelim."

Hadım Lin' in bana bu kadar kasıntı davranması beni geriyordu. Bu yüzden gülümsemeye çalışarak yanına yaklaştım ve koluna girdim. Derince bir nefes verdiğini hissetmiştim. Kıkırdayarak elini ağzının önüne getirdi ve boyuma yaklaşmak için kafasını kaldırdı.

"Kraliçe bugün gerçekten o kadın için geleceğin kraliçesi dedi mi?"

Dedikodu moduna geçen Hadım Lin en iyisiydi gerçekten. Gerginliğim yavaş yavaş kaybolmaya başlıyordu.

"Dedi tabii. Zevce Gu da yanında kasım kasım kasılıyordu."

"Geleceğin kraliçesi benim deseydin de ana kraliçe kahrından bayılsaydı oracıkta."

Long Live the KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin