Av gününe çok az zaman kalmıştı. Birkaç günde bir prensin adamları gelip beni soruyorlardı ama prensle hiç görüşmemiştim. Sanırım sadece göz önünde tutmaya çalışıyorlardı beni. Bu geçen günler oldukça sıradanlaşmıştı. Luhan ile öğle yemeği yemeye yine başlamıştık. Sanırım prensin adamlarının atölyeye geldiğini biliyordu. Bir kez hiç prensi yakınlarda görüp görmediğimi sormuştu, ben de oradan tahmin ediyordum. Prensle ilk tanıştığım günden beri karşılaşmadığımı söylediğimde yüzü düşünceli bir hal almıştı. Sanırım prensin amacını merak ediyordu. Bitirdiğim av kıyafetini ütülensin diye serdiğim yatağın altından çıkardım. Bu böyle olmuyordu, metal kaba kızgın köz koyup ütüleme olayını bu devre getirmek lazımdı. Kıyafetleri katlayıp altın kaplı sandığın içine yerleştirdim. Tam kapıdan çıkacakken benden önce iki asker erken davranıp kapımı tekmeyle açıp içeri girdiler. Arkalarından da prens... Sonunda hamlesini yapmaya karar vermiş olmalıydı. Elimdeki sandığı yatağın üzerine bırakıp ellerimi kol yenlerimin içine koydum ve eğildim.
"Ekselansları."
"Wu Shixun. Uzun zamandır seni görmek istiyordum. Nasılsın?"
Doğruldum ve gözlerim yer döşemesine odaklıyken cevap verdim.
"İyiyim ekselansları, sormanız bile benim için onurdur."
Prens Lu Li hafif bir kahkaha atıp yaklaştı. Ayakkabılarını görebiliyordum.
"Asıl sormak istediğim şey çok başka."
"Sizi dinliyorum."
Çenemden tutup başımı kaldırdı. Nedense bu adamdan korkmuyordum. Gözüme Kral Luhan kadar büyük ve heybetli görünmüyordu. Oysa ondan daha yapılı olduğu su götürmez bir gerçekti. Korkusuzca bir gülümseme ile gözlerine baktım.
"Kralımız sana neden bu kadar önem veriyor, merak ediyorum doğrusu. Kimsin ki sen? Bir terzi parçasını, kralın kucağında taşınacak kadar önemli yapan şey nedir?"
Yüzümdeki gülümseme büyüdü. Fakat o kadar içimden gelmiyordu ki gülümsemek, yüzüme yansıdığına emindim.
"Ben aynı zamanda bir sanatçıyım, ekselansları. Kralımız benden ziyade ellerimin çıkardığı işe değer vermektedir."
Prensin gülen yüzü bir anda kararmaya başladı ama gülümsemesini koruyordu. Yanındaki adamlara başıyla işaret verince ikisi de kollarımdan tuttular. Prensin arkasından gelen iri yarı muhafız elinde Arap işi bir kamayla içeri girdi.
"Demek istediğin... Ellerini kaybedersen önemini de kaybedersin öyle mi?"
Prensin büyük bir soğukkanlılıkla söylediği kelimeler yüreğime birer korku oku olup saplanmıştı. Can havliyle çırpınmaya başladım.
"Bırakın beni!"
Atölyedeki amcalar neden beni duymuyorlardı ki?
"Gao amca! Yardım edin!"
Prens Lu Li kahkaha atıp karnını tuttu.
"Üçü de şu an muhafızlarımın kılıçlarının ucunda duruyorlar. Burada yalnızsın."
Luhan biliyordu. Günlerdir prensin adamlarının beni sorduğunu biliyordu. Benim bugün bu saatlerde yanına kıyafet provası için gideceğimi biliyordu. Ama bu aptal prens bilmiyordu. Ben gelmeyince kesin merak ederdi. Kral illaki beni kurtaracaktı. Umarım geç olmazdı.
"Ekselansları? Burada ne aradığınızı sorabilir miyim?"
Hadım Lin! Hadım Lin şu an güneş gibi doğdu odama. Tüp göbeğine kurban olduğum, tam zamanında geldin! Hadım Lin yanında dört muhafızla gelip tam önüme geçti. Prens artık gülümsemesini yüzünden silmiş, sinirle soluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Long Live the King
Fanfiction"...Ama şunu bilmelisin ki Wu ShiXun, yakalamak bizim en iyi yaptığımız şeydir..." Ana Çift: HunHan/HanHun Yan Çift: YiZhan Tür: Tarihi/Dram/Komedi *Geri dönüşümün şerefine... *Smut içerik vardır. *Üç-beş entrika, bir-iki idam falan var.