Sabah göğsümde bir ağırlık hissederek uyandım. Aynı zamanda bir şey çenemi gıdıklıyordu. Göz kapaklarımı aralayabilmek için gözlerimi ovuşturup kısık bakışlarımı etrafta dolaştırdım. Dün gece yorgunlukla Luhan' ın odasında uyuyakalmış olmalıydım. Gözlerimi göğsüme çevirince Luhan' ın yüzünün üstten görünüşü karşıladı beni. Uzun kirpikleri titriyor, şişmiş dudakları sayıklıyor gibi hafiften açılıp kapanıyordu. Belime sımsıkı sarılmış, yanağını göğsüme yaslamıştı. Altımda kalan eli uyuşmuş olmalıydı. Canı acırsa canım acırdı, bu yüzden girişim sızlamasına rağmen kalçamdan destek alıp belimi yukarı doğru kaldırdım. Koluna daha fazla baskı yapmak istememiştim. Ama fazla hareket etmiş olmalıyım ki Luhan ağzını şapırdatarak sırt üstü döndü. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp açtı ve önce etrafı inceledi. Ardından güzel gözleri beni bulunca gülümsedi. Başını yastığa koyup bana doğru döndü ve hiç ses etmeden gülümsemeye devam ederek beni izlemeye başladı. Ben de ondan gözlerimi ayırmıyordum. Elini yanağıma koyup okşadı ve boynuma indirdi. Boynuma sardığı elinin başparmağı büyük ihtimalle dün gece bıraktığı izleri okşuyordu.
"Rüya değildi."
Onaylar gibi başımı salladım. Bana rüya gibi geliyordu ama gerçekti. Bakışlarım terası bulduğunda havanın yeni aydınlandığı belli oluyordu. Henüz yeni doğan güneşe bakmak için gözlerimi Luhan' ın gözlerine getirdim tekrar. Boynumu okşayan elini tutup gözlerimi gözlerinden ayırmadan avucuna öpücük kondurdum.
"Kollarınızın arasından çıkmayı hiç istemiyorum ama kalkmalıyız."
Luhan bu söylediğimi onaylayıp burnumun ucunu öptü ve doğruldu. Üzerindeki örtüyü atıp oturduğu yerden eğildi ve dış cübbesini aldı. Ayağa kalktığında çırılçıplak vücudu dün geceyi hatırlatarak yutkunmama sebep olmuştu. Cübbesinin kuşağını bağlayıp bana doğru döndü ve elini uzattı. Elini sıkıca tutup yatakta oturdum. Kalçam sızlıyordu ama katlanamayacağım bir ağrı değildi bu. Luhan beni yatağın ucuna doğru çekince üzerimdeki örtünün açılmasını umursamadan kaydım o tarafa. Neyi saklayacaktım? Adam zaten dün gece her santimimi görmüştü. Ayrıca benim biraz önce yaşadığım kısa süreli heyecanı Luhan da yaşamalıydı. Ben yatağın ucuna gelip bağdaş kurunca yatağın bir basamak aşağısında duran Luhan benim dış cübbemi alıp omzuna attı ve diğer elimi de tutup beni ayağa kaldırdı. Önce eğilip kasığıma ardından da doğrulup kalbimin üzerine öpücük bıraktı ve dış cübbemi giymem için tuttu. Tekleyen kalbimin atışlarını düzene sokmaya çalışarak birkaç kez boğazımı temizledim ve cübbemi giyip kuşağını bağladım.
"Canın yanıyor mu?"
"Dayanamayacağım kadar değil."
Belime sarılıp beni terasa yönlendirdi. Yüzünde gülümseme büyümüştü.
"Bu bizi mutlu etti. Çünkü canın yanarsa kalbimiz sökülür."
Hadım Lin ile bir keresinde konuşurken kralın her zaman gün aydınlanırken uyandığını ve yarım saat sonra da kahvaltı ettiğini söylemişti. Ama bugün güneş doğalı yarım saat olmasına rağmen dışarıda hiç ses yoktu. Bir anlığına bütün sarayın kralı ve beni bildiğini düşünüp paniğe kapıldım. Ya bizi taşa tutarlarsa? Ya Luhan' ı kral olarak görmeyip tahttan indirmek isterlerse? İlişkimizi şimdilik kimse bilmemeliydi.
"Ne düşünüyorsun bilmiyoruz ama yine kendi kendini korkutup üzdüğünü tahmin edebiliyoruz. Şimdi... Kaşlarını düzelt ve neşelen. Korktuğun her neyse o olmayacak. Çünkü sen farkında olmasan da biz güçlüyüz ve seni koruyacağız."
Luhan' ın isteğiyle ne zaman çattığımı bilmediğim kaşlarımı rahat bırakırken endişelerimi dile getirmek istedim. Böyle konuştuğuna göre düşündüğüm şeyi merak ediyor ve beni rahatlatmak istiyordu. Öyleyse beni rahatlatmak için kendisine de zarar gelmeyeceğinin garantisini vermeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Long Live the King
Fanfiction"...Ama şunu bilmelisin ki Wu ShiXun, yakalamak bizim en iyi yaptığımız şeydir..." Ana Çift: HunHan/HanHun Yan Çift: YiZhan Tür: Tarihi/Dram/Komedi *Geri dönüşümün şerefine... *Smut içerik vardır. *Üç-beş entrika, bir-iki idam falan var.