17: Seni özledik.

67 12 9
                                    

-5 ay sonra-

Elimdeki hanfunun kuşağını okşayıp sandığa koydum. Geriye son iki parça kalmıştı. Biri omuz için, biri de kemer benzeri bir aksesuardı. Luhan benden yeni bir taht kıyafeti istemişti ve aylardır çok düşünmüştüm bu kıyafet için. Özellikle beş ay sonra istediğini söylemişti. Nedenini çok sormuştum ama zamanı gelince öğreneceğimi söyleyip geçiştirmişti. Bugün bir haftadır saray ahalisinin hazırlandığı bir şenlik vardı. Ben de giymesi için bugüne yetiştirmiştim kıyafeti. Tam istediği gibi ihtişamlıydı bu hanfu. Mavinin koyu tonlarını ve altın işlemeler kullanmıştım. Sarayın mücevhercisiyle de konuşup çizdiğim altın aksesuarları da yaptırdıktan sonra tamamlanmıştı şaheserim. Luhan' ın da çok beğeneceğine de emindim. Hanfuyu koyduğum yeşim sandığın kapağını kapattım ve kendi üstüme çeki düzen verip beni dışarıdan bekleyen Hadım Lin' in yanına gittim. Bana karşı herkes gibi Hadım Lin de farklı davranıyordu. Önümde eğilip doğruldu. İlk başlarda yadırgadığım bu selamlama olayına artık alışmıştım. Hadım Lin eğildiğinde gerilmiyordum ya da doğrulması için kolundan tutmuyordum. Çünkü Luhan böyle olmasını istiyordu. Kimseye açık açık ilişkimizden bahsetmemişti ama herkesin bildiğini biliyorduk ikimizde. Bu yüzden Luhan, Hadım Lin' den bana bir zevceye gösterilen saygıyı göstermesini istemişti. O an bunu neden istediğini anlamasam da sonradan çakmıştım olayını. Hadım Lin kralın sağ kolu gibi bir şey ve baş hadım olduğu için o kime nasıl davranıyorsa, diğer saray çalışanları da o kişiye aynı şekilde davranıyordu. Yani Luhan, Hadım Lin aracılığıyla bütün saraya benim kral için değerli olduğum mesajını vermişti. Akıllı sevgilim...

"Nasılsınız Terzi Wu?"

"İyiyim Hadım Lin. Sen?"

"İyiyim efendim. Her seferinde bu hadımın hatırını sormanız çok ince bir davranış. Teşekkür ederim."

Gülümseyip Hadım Lin' in omzuna elimi koydum.

"Sen benim hem hocam hem arkadaşımsın. Elbette soracağım. Hadi gidelim de majesteleri beni beklemesin."

Hadım Lin samimi bir gülümseme ile yanıma geçti ve birlikte saraya doğru yürümeye başladık. Arka kapıdan girerken dışarı çıkmakta olan ana kraliçeye yol verip eğildik. Son birkaç haftadır hiç görmemiştim kraliçeyi. Çünkü ben atölyemde oluyordum ve Luhan' ın taht kıyafeti ile uğraşıyordum. Ama söylentilere göre sık sık Zevce Gu ile buluşuyordu. Bazı duyumları terzi amcalarım sayesinde alabiliyordum. Muhtemelen şimdi de son birkaç gündür yaptığı gibi Zevce Gu' yu ziyarete gidiyordu. Duyduğuma göre doğum zamanı gelmişti ve zevcenin yürüyecek hali bile yoktu. Zor bir gebelik geçirmiş, doğumunun da aynı şekilde zor olacağını söylemiş saray hekimi. Sanırım bu yüzden bu ara hiç ayağa kalkmıyormuş. Zaten sık sık ağrısı da olduğu haberi yayılmıştı bütün saraya. Kenarda eğilmiş vaziyette ana kraliçenin geçip gitmesini beklerken ana kraliçe tam önümde durdu. Hanfu eteğinin ucunu görebiliyordum. Bana doğru eğildi, sadece benim ve çok yakınımda olan birinin duyabileceği şekilde konuşmaya başladı.

"Yakında veliaht gelecek ve Gu kraliçe olacak. Çünkü veliaht veren kraliçe olur. İşte o gün geldiğinde seni de, ahlaksız aşkını da tarihe gömeceğim. Aylardır susmamı geri çekilmem olarak algılamamışsındır umarım. Çünkü pes etmeye niyetim yok. Kral bir erkekle olamaz. Buna izin vermeyeceğim. Bütün dünya yansa bile..."

Ana kraliçenin her kelimesi zehirli ok gibi kulaklarıma saplanırken sinirlensem bile kendimi tuttum. Ona haddini bildirmek ve bana hiçbir şey yapamayacağını söylemek istiyordum ama daha insanlara açık açık ilişkisinin bile söyleyemeyen biriydim. Luhan kendisi için sorun olmayacağını belirtse de ben onu tahtından ederler diye korktuğum için söylememeyi seçmiştim. Şimdi ana kraliçeye ne diyebilirdim ki? Kendi kendime sinirlenip otururdum ancak. Ana kraliçe geçip gittikten sonra doğruldum ve derin bir nefes alıp gülümsemeye zorladım kendimi. Tek kaşını kaldırmış bana bakan Hadım Lin' e döndüm.

Long Live the KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin