Miss The Flowers

2.1K 162 5
                                    

Üzerimdeki siyah, dar kesim kumaş pantolona ve ona uygun yine siyah süet stilettolarıma baktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üzerimdeki siyah, dar kesim kumaş pantolona ve ona uygun yine siyah süet stilettolarıma baktım. Saat öğle vaktine yaklaşıyordu.

Sabahın erken saatlerinde babamla birlikte şirkete gelmiş, bu vakte kadar oradan oraya koşturmuş ve şirketin düzenini öğrenmeye çalışmıştım. Elbette ilk günden tamamen öğrenmem imkansızdı, ama bu çalışmayacağım anlamına gelmiyordu.

Ayaklarım acıyordu. Ve buna artık her gün katlanacak olmak çok daha can sıkıcıydı. Çiçeklerimi ve dükkanımı özlemiştim, saatler geçtikçe buradan kaçıp gitme isteğim artıyordu. Bu iş için her şeyini verecek insanlar vardı, ama ben kesinlikle o insanlardan biri değildim.

Buradayım, çünkü bir kez olsun annem ve babama yapabileceğimi göstermek istiyordum. Bir kez olsun beni onaylamalarını, istedikleri bir şekilde gururla benden bahsetmelerini istiyordum. Mükemmel bir kariyer; yapamayacağımdan değil, yapmayı tercih etmediğindendi. Ancak bu sefer, tercih ettiğim şekilde olacaktı.

Nihayet öğle vakti geldiğinde, sekreter Mina dosyaları alarak odamdan yeni çıkmıştı. Yerimde kıpırdanarak gerindim. Oturduğum  sandalyeden kalkıp, yüksek binanın camla kaplı caddeye bakan tarafına doğru yürüdüm. Oradan oraya koşturan insanları izledim bir süre. Bu öğle vakti en azından babamla birlikte yemek yemeyi planlıyordum ancak, onun bir iş yemeğinde olacağını yeni öğrenmiştim. Ayrıca akşam da farklı bir yemeğe gidecekti ve sanırım annem de katılacaktı.

Derin bir nefes alarak kenara bıraktığım ceketi üzerime geçirdim. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda herkesin çoktan yemek için çıktığını fark ettim. Boş koridorlarda ilerleyerek asansöre bindim ve çıkışa ulaştım. Sekreter Mina'dan genellikle çalışanların dışarıda yediğini, ama şirkette de yemekhane bulunduğunu öğrenmiştim. Devasa binaların arasında yürüyerek restoranlarda göz gezdirdim.

Ahşap desenlerle bezenmiş, oldukça şık görünen restoranı gözüme kestirip oraya doğru adımladım. Beni karşılayan garsona yalnız olacağımı belirterek, beni iki kişilik minik bir masaya yönlendirmesine izin verdim. Çok fazla beklemeden siparişimi vererek geriye yaslandım. Küçük çantamın içinden telefonumu çıkartarak dükkanım için hazırladığım iş ilanını kontrol ettim. Birkaç başvuruyu değerlendirerek, cumartesi konuşmak üzere mesajla geri dönüş yaptım. 

Ben telefonumla uğraşırken, masama yaklaşan birini fark ettim. Garson olduğunu varsayarak telefonumla ilgilenmeye devam ediyordum ki, masaya gelen beden konuşana dek.

"Roseanne? Burada ne işin var?"

Tek kaşımı kaldırarak sorarcasına yüzüne baktım. "Burası özgür bir ülke Jungkook, restorana gelmem seni neden bu kadar şaşırttı anlamış değilim."

Rhinestone | RosekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin