Halbuki ben, ne kadar saçma olursa olsun, yan yana bulunduğumuz zamanın durup kalmasını, asla bitmemesini temenni ediyordum.
Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna
"Sence olmuş mu?" Jisoo'nun yaptığı kahvaltılık ekmeklere bakarken acaba gerçeği mi söylesem, yoksa kibarlık mı etsem karar verememiştim. Dışı fena değil gibi gözükse de, içi kesinlikle pişmemişti.
"Biliyorsun Jisoo, dürüst olmak iyi bir şeydir." Umutsuzca bakarken Jennie sağ taraftan uzanarak tezgaha yaslandı. "Midemize yapışabilir, emin olamadım."
Yılın ilk günü, Jimin'in dağ evindeki mutfakta Jennie, Jisoo ve ben kahvaltı hazırlıyorduk. Ben zaten erken kalkardım, Jennie de sabah sporu yapmak için kalkmıştı ve Jisoo da tuvalete gittikten sonra yatmamıştı. Erkekler hala uyurken, Jisoo kahvaltı hazırlama fikrini ortaya atarak mutfağa girmişti. Jennie de peşinden gitmişti ve tek başıma kenarda oturmak kabalık olacağı için ben de yanlarına gelmiştim.
Ancak sorun şuydu ki, Jisoo ve Jennie'nin bir şeyler pişirmek konusunda pek başarılı oldukları söylenemezdi. Jisoo'nun yaptığı ekmeğin içi pişmemişti ve fırından çıkardıktan sonra da sönmüştü. Jennie'de avakadolu tost yapmak istemesine rağmen bunun ev halkına yetebileceğini zannetmiyordum.
Çözüm olarak nihayetinde dün Jin'in hazırladığı tarzda bir kahvaltının iş göreceğini ileri sürmüştüm ve hızlıca güzel bir kahvaltı masası kurabilmiştik. Jisoo günü uyuyarak heba etememek adına çocukları uyandırmak üzere yukarı çıktı. Jennie'de Jimin'i uyandırmak için yanımdan ayrıldı.
Mutfağın camla kaplı duvarının kenarına bir sandalye koyarak oturdum. Dışarıda yağan karı izlemek bana huzur vermişti. Çocukluğumdan beri karı çok severdim. Kış mevsimini sabırsızlıkla bekler, odamdaki pecerenin kenarına çektiğim koltuğa oturup kitabımı alır ve hayallere dalardım. İç çektim, pencerenin kenarında hayallere dalan o kız büyümüş müydü sahiden? Diğer çocuklar gibi annesi ve babasıyla birlikte karda oynamak ve sıcak çikolata içmek gibi ufak tefek hayalleri vardı. Bütün hayalleri boğazına dizilmekten başka bir işe yaramamıştı.
Merdivenden gelen adım seslerine kafamı çevirerek inen kişiye baktım. Jungkook siyah boğazlı bir kazak ve bacaklarını saran bir pantolonla aşağı inerken bir yandan da telefonuna bakıyordu. Tekrar cama dönerek dışarıyı izlemeye devam ettim. Dün gece bir şeyden emin olmuştum ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir yandan koşarak kaçmak istiyor, bir yandan da içten içe onunla vakit geçirmekten hoşlandığımı inkar edemiyordum. Buraya hiç gelmemeliydim belki de, gözden uzak olursa kalbimden de uzak olurdu böylece. İç çektim, kendimi kandırıyordum sadece.
"Günaydın Rosie, iyi uyudun mu?" Jungkook yaklaşarak kenardan bir sandalye çekip yanıma oturdu.
"Günaydın." Diye mırıldanarak arkama yaslandım. "Gayet iyi uyudum, neden uyumayayım ki?" Jimin evdeki boş odalardan birini bana vermişti. Yatak ve nevresimlerin yeni olduğu belliydi. Aslında dün fazlasıyla yorulamama rağmen, düşünmekten bir süre uyuyamamıştım. Bu kabulleniş, doğrusunu söylemek gerekirse beni dehşete düşmüşüm gibi hissettiemşti. Hatta çantamı alıp gitmeye bile kalkışmış ama kendimi durdurmuştum. En sonunda hiçbir şey olamamış gibi davranmaya karar vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rhinestone | Rosekook
FanfictionÇünkü solmuş bir gül her zaman daha güzel kokar, Roseanne. AU B×G Rosekook