Her şeyden biraz kalır, kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı.
Turgut Uyar
Jeon Jungkook;
Bir insana tepeden tırnağa, evrende hiç kimse yokmuşçasına, içimde fırtınalar kopa kopa aşık oldum.
Onunla ilk tanıştığımızda beş altı yaşlarındaydık. O zamanlar hisler veya sözler hakkında her çocuk gibi pek bir fikrim yoktu. Kahverengi saçları, koca gözleri ve sincaba benzeyen yanaklarıyla tatlı bir arkadaştı Roseanne. Biraz soğuktu başlarda, ancak ikimizin de dik başlı oluşu, basit şeylerden bile çıkardığımız kavgalarla bir şekilde arkadaşlığımızı yürütüyorduk.
Sonra büyüdük, farkına vardığım ilk şey Rose'nin yanında Jennie'nin yanında olduğum gibi rahat hissedemiyor oluşumdu. Hem yanında olmak isteyip hem de bundan tuhaf bir şekilde kaçınmak istiyordum, nitekim liseye geçtiğimizde zaman bunun için fazlasıyla müsaitti.
Beni ona yakınlaştıran neydi, ilk zamanlarda fark etmiştim aslında. Gözlerinden yayılan hüzün öylesine tanıdıktı ki aynaya bakıyormuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Rose'nin annesi otoriter bir kadındı. Bunu duruşundan rahatça anlayabilirdiniz, etrafa yaydığı enerji insanı gergin hissettiren türdendi. Roseanne'nin ailesiyle arasında birtakım sorunların olduğunu anlamak güç değildi.
Ben ailesiyle problemleri olan hiçbir insanın mutlu olduğunu görmedim. Önüne dünyaları serin, istediği okulu, aşık olduğu sevgiliyi, fedakar dostu, ben eğleniyorum, ben duygusuzum desin. Ailesi kalbinde yara olan çocukların hiç bir zamanı hüzünsüz geçmez.
Tıpkı onun gibi, tıpkı benim gibi.
Dışarıya çizdiğimiz mükemmel aile görüntüsünün altında yatanları sadece biz bilirdik. Kötü evlilik seçimlerinde yaralanan her zaman çocuklar olurdu. Annem, babamı çok sevmişti biliyorum. Ancak bu sevgi ne kadar sağlıklıydı bilmiyordum. Küçüklüğümden beri evin içinde o kadar kavga gürültü olurdu ki, sürekli kendimi oyalayacak şeylere ihtiyaç duyardım. Evden uzaklaşmak için gereken her şeyi yapmaya razıydım. Spor yaptım, müzik aleti çalmayı öğrendim, resim yaptım, boyumdan büyük kitaplar okumaya çalıştım. Namjoon hyung ile bu sayede tanışmıştım.
Evde sürekli kopan kıyamete karşın, dünyaya kendimi kapatmamayı öğrenebilmiştim. Neredeyse her gün, annem ve babam öyle kavgalar ederlerdi ki, kırılmadık eşya kalmazdı. Dertleri neydi, neden böyleydi anlam veremezdim. Hala verebildiğim söylenemezdi.
Zamanla kavgaların azalacağına olan inancımı kaybettim. Öyle ki bir gün, annemin dışarıdan eve geldiği ve nadir bir şekilde mutlu olduğu bir zamandı. Elinde tuttuğu kağıtla yanıma gelmiş ve 'Jungkook abi oluyorsun, kardeşin olacak!' diye bağırmıştı. Bu sesi hala unuttuğum söylenemezdi ama o günün akşamı uykumdan uyandığımda duyduğum annemin çığlığı daha zihnimin gerilerinde hapsolmuş durumdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rhinestone | Rosekook
FanfictionÇünkü solmuş bir gül her zaman daha güzel kokar, Roseanne. AU B×G Rosekook