Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Eğer ertelediğin şey mutluluğun ise, kaybedeceğin şey, koca bir hayat olur."
Dostoevski
Amerikadan döndükten sonra, zaman düşündüğümden daha hızlı geçmişti. Şirkete hızla geri dönmüş, işlerin başına yeniden geçmiştim. Ancak iş yoğunluğu düşündüğümden daha fazlalaşmış, nefes alacak vakit bırakmamıştı. Babam ise artık şirkete üç gün geliyorsa iki gün gelmiyordu, imza yetkilerinin neredeyse hepsini bana devretmişti ve yeni tempoya alışmam düşündüğümden daha zor olmuştu.
Ailem ile aram eskisi kadar kötü değildi, kendi evime çıkmam ve aramıza biraz mesafe koyup hayatıma odaklanmam ile artık bir şeylerin değiştiğinin farkına varmışlardı. Yine sık sık akşam yemeklerine gidiyor ve onları ziyaret ediyordum. Çünkü ben, aile kavramının değeri zamanla anlamıştım ve geriye dönüp baktığımda ardımda pişmanlıklar bırakmak istemiyordum.
Bunun dışında döndüğümden beri Jungkook ile daha yakındık. Kendisi sürekli sevgilim olduğunu her fırsatta göstermekten çekinmiyordu, odama çiçekler gönderiyor, her bulduğu boş vakitte yanıma geliyordu. Şirket işlerinin onu da yorduğunu biliyordum ama o bunca işinin arasında bana yardım etmekten çekinmiyordu.
Kendi evime ilk çıktığım zamanlar, birlikte çekildiğimiz fotoğrafları bastırmış ve bir sürü çerçeveyle getirmişti. Fotoğrafları çerçeveye yerleştirmiş ve bir tanesini kaldırarak, "Bunu girişin karşısındaki duvara asacağım, eve yabancı biri girerse bu kızın sevgilisi varmış diyip, nur yüzümü görüp aydınlansın." Diyerek duvara çiviyi çakıp, resmi tam oraya asmıştı.
Ona gülerek yapmamasını söylesemde, sanki resim hep oradaymış gibi hissettirmişti. Üstelik oturma odasına, mutfağa ve salona da bir sürü fotoğraf yerleştirmişti. Araya karışan vesikalık fotoğrafına o kadar çok gülmüştüm ki, geri almaya çalıştığında kaçırmış ve onu da kendi odama koymuştum.
Diğerleri ile eskisi kadar uzak değildim artık. Hiçbiri gidişim hakkında yorum yapmamış, sadece sıcak bir hoşgeldin ile beni karşılamışlardı. Yalnızca Jisoo, onunla konuşmadığım için biraz sitem etmiş, akşam yemeğe geleceğimi söylediğimdeyse affetmişti.
Jimin ve Jennie ise gerçekten benim dönüşümü bekledikleri düğünleri için gün almışlar ve hazırlıklarını tamamlamışlardı. Aramız kötü değildi, daha önce de dediğim gibi ben affetmeyi ve unutmayı seçmiştim. Çünkü kin ve nefret bana zarar verirdi. Üstelik artık büyümüştük, onların gerçekten pişman ve kötü hissettiklerini anlayabiliyordum.
Aynadaki aksime bakarken naif ufak çiçeklerin yerleştirildiği küpeyi kulağıma taktım. Açık pembe saten ve tüllerin süslediği, yerlere uzanan askılı elbisemin altına bilekten bağlamalı yüksek topuklu ayakkabılarımı giymiştim. Sarı uzun saçlamıdüzleştirerek sebest bırakmıştım. Yüzümde hafif ama pırıltılı bir makyaj vardı, memnun bir şekilde gülümsedim.