Apricity

2K 157 5
                                    

Eskiden derdim ki; insanın başına gelebilecek en kötü şey bir gün yapayalnız kalmasıdır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Eskiden derdim ki; insanın başına gelebilecek en kötü şey bir gün yapayalnız kalmasıdır. Öğrendim ki; hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey yapayalnız hissetmesine neden olan insanlarla yaşamasıdır.

O gün, akşam olanlardan sonra annem ve babamla bir daha konuşmadık. Ben yine bir hafta boyunca şirkete gidip geldim. Jungkook ve ailesini görmedim, haber de almadım. Odama çıktıktan sonra ne yaptıklarından ve ne konuştuklarından haberim  yoktu.

Dükkanım için çalışacak birini iyi bulmuştum ve en azından aklım orada kalmayacaktı.

Cumartesi günü beni çok mutlu eden bir telefon aldım. Lee Jong Ki, o gün hazırladığım buketin içine bıraktığım kartvizitten aldığı numarayla beni arayıp ertesi gün atölyesine davet etti. Tüm yaşadığım saçmalıkların arasında bu telefon beni biraz olsun iyi hissettirmişti.

Pazar günü sabahı annem ve babam evde değillerdi, artık ne yaptıkları hakkında bilgi verme lütfunda bulunmuyorlardı.

İspanyol paça pantolonumun üzerine siyah sweatshirt giyerek, açık kahverengi botumu ve yine aynı renkte kabanımı üzerime geçirdim. Çantamı kavrayarak evden çıktım ve çağırdığım taksiye atlayıp adresi verdim.

Sanırım artık kendime bir araba almalıydım. Scooter ile dükkana gidip gelmek kolaydı ama artık şirkete gidip gelmek için gerekliydi.

Taksi modern binaların sıralandığı bir caddede durduğunda parasını ödeyerek indim. Telefonumu çıkartarak adresi kontrol ettim ve yürümeye başladım. Konumun gösterdiği binaya geldiğimde kapıya yaklaşarak zili çaldım.

Binanın etrafı yemyeşil ağaçlar ve çimenlerle çevriliydi. Bahçesi rengarenk çiçekler ile döşenmişti. Bu görüntü beni mutlu etti.

Kapı açılarak çalışan yaşlı kadın beni içeri davet etti. Büyük koridordan ilerleyerek öğle güneşinin süslediği çalışma salonuna ulaştık.

Gülümseyerek etrafı incelemeye başladım. Her herde Lee Jong Ki'nin elinin değdiği çalışmalar vardı. Kendisi de salonun ortasında, tuvalin önünde oturmuş pür dikkat fırçasını resminin üzerinde gezdiriyordu.

"Bay Lee, misafiriniz geldiler efendim."

Lee Jong Ki kafasını tuvalden kaldırarak beni fark etti. Ardından paletini masanın üzerine bırakarak gülümsedi.

"Bayan Park, hoşgeldin." Ayağa kalkarak eliyle ahşap orta büyüklükteki masayı işaret etti.

"Oturmaz mısın?"

Rhinestone | RosekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin