Bugüne kadar ne varsa kendime anlattım. Üzüldüm, kendime anlattım. Derdim oldu, kendimle konuştum. Yardıma ihtiyacım oldu, baktım ki etrafımda kimse yok. Bir ağaç olsaydım eğer,dalım olmazdı. Gökyüzü olsam, yıldız bulunmazdı. Mahalle oldum, evim yok. Kendimden başka hiçbir şeyim yok.
Kutlama akşamının ardından bir hafta daha geride bıraktıktan sonra, şirket işlerine biraz daha adapte olabildim. Odama her iki günde bir yeni çiçek saksılarıyla geliyor ve onları özenle yerleştiriyordum.
Bay Lee ile benim sergi için hazırladığım tuvalleri tamamlamıştık. O da son düzenlemeler üzerinde çalışıyordu. Dün akşam asistanı tarafından aldığım telefonda her şeyin hazır olduğunu, gün için karar vermemiz gerektiğini söylemişti. Ona benim için her günün uygun olduğunu söylerken Bay Lee'nin ince düşünceli bir adam olmasına bir kez daha hayran olmuştum.
Eşi ile bu hafta içinde beş dakika da olsa tanışma fırsatı bulmuştum ayrıca. O kadar naif bir insandı ki, bu çiftin güzelliği beni aşkın gerçek olabilme ihtimalini bir kez daha düşündürmüştü.
Davetiyeler benim için oldukça önemliydi, Bay Lee ile ismimi sergi akşamına kadar saklı tutmaya karar vermiştik. Bu yüzden davetiyede ismim bulunmayacaktı. Ancak istediğim kişileri davet edebilecektim, bu yüzden gerekli gördüğüm her yere davetiye yolladım. Kendi annem ve babam da buna dahildi.
Sandalyemde gerinerek geriye yaslandım. Dosyaların kapaklarını kapatarak, öğle vaktine gelen saate gözlerimi değdirdim. Guruldayan karnımı daha fazla görmezden gelemeyerek ayaklandım ve odamdan dışarı çıktım. O esnada çalan telefonumu çantamdan çıkardım ve merdivenlere yöneldim. Arayan kişinin Jungkook olması kaşlarımın çatılmasını sağlarken telefonu çoktan açmıştım bile.
"Jungkook?"
"Rose, ne yapıyorsun? Şirkette misin?"
"Çıkmak üzereyim bir şey mi oldu?"
"Hayır, seni şirketin önünde bekliyorum tamam mı? Görüşürüz." Emrivakisine ve telefonu öylece kapatmasına şaşırarak telefona bakakaldım. Ne yapıyordu bu böyle?
Şirketten çıktığımda gerçekten de arabasına yaslanmış beni beklediğini fark ettim. Siyah saçları özenle taranmıştı. Yine aynı şekilde vücuduna oturan bir takım elbise giyiyordu. Ne zamandır Jungkook'un kıyafetlerini inceler olmuştum bilmiyordum ancak bu durum kafamı sallayarak kendime gelmemi istememi sağladı.
Geldiğimi fark eden Jungkook yaslandığı aracından doğrularak bana baktı ve gülümsedi.
"Selam Rose!"
"Merhaba Jungkook, burada ne arıyorsun?"
"Sana bir öğle yemeği borcum vardı hatırlarsan." Tek kaşımı kaldırarak yüzüne baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rhinestone | Rosekook
FanficÇünkü solmuş bir gül her zaman daha güzel kokar, Roseanne. AU B×G Rosekook