Mamihlapinatapai

2.4K 184 33
                                    

Bazı şeyler hiç geçmiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bazı şeyler hiç geçmiyordu. Bazı acılar, bazı yaralar, bazı yaşanmışlıklar. İçinde kalıyor, bir yerlerde duruyor, yer, zaman, mekan ayırt etmeden hep seninle ve canını yakıyor. Ne halden anlama, ne biraz olsun kibarlık var, biniyor da biniyor tepene kalbini sıkıştıran acılar. Geçmesi gereken o kadar şey var ki, Mesela zaman, geçmiş ama dönüp bakıyorsun ne zaman geçmiş, ne de "geçmiş". Bir türlü geçmiyordu ve düğümleniyordu sevgisizliğin acısı, düğümleniyor boğazıma nefes aldırmıyordu.

Mutluluk diye birşey yok bence, mutlu olduğuna inanmak var. Bir de umut etmek var. Ve iyi ki var. yoksa hiç iç açıcı değil elimizde kalan dallar ve onca iyi niyetimize rağmen avucumuzda ki kocaman sıfırlar. Hani sıfır etkisiz elemandı? Madem öyle; hayatımıza nasıl bu denli etki edip, hayal kırıklığı yaşatıyordu gözümüzde sıfırlananlar? Gözümde hiçbir değeri yok dedğimiz insanlar?

Elimdeki çiçek kasasını yere bırakarak, standın üzerindeki eski dökülmüş yaprakları temizledim. Küçük ama sevimli dükkanımın içinde sık sık düşüncelere dalmak bana iyi gelmese de engelleyemiyordum. Düşünmekten nefret eder hale gelmiştim, konuşacak derdimi anlatacak bir arkadaşım olmasını en çok bu zamanlarda arzu ediyordum sanırım.

Çiçekleri standın üzerine dizerek, kapıdaki kapalı yazısını çevirerek açık hale getirdim. Saat sekizi beş geçiyordu, güneşin taze ışıkları çiçeklerimin üzerine vuruyor, muhteşem bir görüntüye ev sahipliği yapıyordu.

Buydu, benim için huzur bundan ibaretti. Süslü bir dünyadan uzak, huzura yakın. Annemin nefret ettiği işimdi bu benim. Dükkanımın arkasındaki küçük odada tuvale yaptığım resimlerdi.

Tezgahın arkasına geçerek sandalyeme yerleştim ve sipariş edilen birkaç aranjmanı hazırlamaya koyuldum. Birbirine uyan demetleri birleştirdim ve günün geri kalanında gelip giden müşterileri ağırladım.

Günün sonunda, eve götürmek üzere küçük bir buket hazırladım. Ardından dükkanı kapatarak minik scooterıma bindim ve eve doğru yol aldım. Bugün diğer günlerin aksine biraz erken ayrılmıştım çünkü annem akşam için misafirlerin olduğunu ve asla gecikmemem gerektiğini sert bir dille vurgulamıştı.

Eve vardığımda hizmetçiler masayı hazırlıyor, salonda ordan oraya koşturuyorlardı. Annem ise masanın başında dikilmiş büyük bir titizlikle hazırlıkları kontrol ediyordu. Elimdeki buketi gülümseyerek hizmetlilerden birinin eline verdim. Tam götüreceği sırada annemin sert sesiyle duraksadı.

"O nedir?" Yanımıza yaklaşarak çiçek buketine iğrenir gibi baktı, doğru ya annem pahalı olmayan hiçbir şeyi sevmezdi. "Sana kaç defa eve bunları getirmemeni söyleyeceğim? götür çöpe at bunları gözüm görmesin." Hizmetli hızla mutfağa doğru adımlarken, kollarımı iki yanıma serberst bıraktım.

"Sadece bir çiçekti, bu kadar tepki vermene gerek yoktu." Kırılgan sesim kulaklarımna ulaştığında kafasını bana çevirme zahmetinde bulunmayarak komodinin üzerindeki vazoyu alarak masanın ortasına yerleştirdi. Ardından bedenini bana çevirdi. "Ucuz çiçeğinin bu masada ve evde yeri yok." Ucuz derken gözlerimin içine bakmasaydı, fiyatından bahsettiğine dair kendimi kandırabilirdim belki.

Rhinestone | RosekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin