21. İşkence

521 52 40
                                    

Derin sokaklarda ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu. Eve gittiğinde saate baktı. Dört saate yakın dışarıda kalmıştı. Annesi hala uyuyordu. Bu kadar uyuması normal değildi. Derin ona yatıp güzel rüyalar görmesini söylediği için hala uyuyor ve güzel rüyalar görüyor olmalıydı. Derin de kendini rüyada hissediyordu. Ya da öyle olmasını istiyordu. Efe gitmemiş olsaydı ne olurdu sanki?

Peki, en baştan tüm bunlar bir rüya olsaydı bunu ister miydi? İrem ölmemiş, Sıla hastalanmamış, Duru delirmemiş olsaydı. Deprem olduğu için şu an okul tatil olmasaydı. Okulda sıkıcı bir derste dersi dinlemek yerine hayallere dalmış olsaydı. Karşısına hiçbir zaman bir hayalet çıkmamış, Efe ile hiç tanışmamış olsaydı. Cevabı biliyordu. İstemezdi. Kahrolasıca aşk böyle bir şeydi işte, bir çılgınlık hali. Bir süre önce hiç tanımadığınız bir insan bütün hücrelerinizi ele geçiriyor, hayatınızdaki en önemli kişi oluyordu. Resmen gözünüzün önüne bir perde iniyor onun dışındaki şeyleri görmenizi engelliyordu. Bunu birçok arkadaşında görmüştü. O ne hata yaparsa yapsın hep bir mazeret buluyordunuz. Sizi aramadı mı arkadaşları engel oldu, sizi aldattı mı o kız onu yoldan çıkardı. O hep suçsuz, o hep mükemmel oluyordu. Çünkü siz onu seviyordunuz. İşte Derin'de böyle hissediyordu. İrem öldü mü, Sıla hasta mı, Duru akli dengesini mi yitirdi varsın olsun. Efe'yi tanımadığı bir hayat istemiyordu. Evet, her şeye rağmen onu tanımak isterdi. İşte onu bu kadar seviyordu. Sevmek istemiyordu ama seviyordu.

Uzanıp annesine yazdığı notu yırttı. Mutfağa gidip notu çöpe attı. Annesi dışarı çıktığını bilmese de olurdu. Mekanik hareketlerle kahvaltı hazırlamaya başladı. Her şey hazır olduğunda annesini uyandırmaya gitti. Ne yapıyordu? Sanki her şey normalmiş gibi.

''Uyan anne.'' Dedi. ''Gel de kahvaltı edelim.''

Annesi onu duyunca yatakta gerindi. Odada asılı saate baktı. ''Ne kadar çok uyumuşum.'' Dedi.

''Kahvaltı hazır.'' Dedi Derin.

''Tamam meleğim.'' Annesi esneyerek kalktı. Neşeli bir hali vardı. Mutfaktaki masaya oturduklarında çayları annesi koydu.

''Güzel rüyalar gördün mü anne?'' Diye sordu.

''Evet canım nereden bildin?''

''Bilmem öylesine sordum. Ne gördün?''

''Sen, ben, baban hep birlikteydik. İnanmayacaksın ama bir de kardeşin vardı. Erkekti. İki yaşında küçücük bir bebekti. O kadar mutluydum ki.'' Annesi bunu anlatınca yüzüne bir hüzün çöktü. İçini çekti. ''Rüya da olsa çok güzeldi. Gerçek gibiydi.''

''Keşke gerçek olsaydı.'' Dedi Derin. Kahvaltı boyunca annesi gördüğü rüyayı anlattı. Masayı topladıktan sonra Derin'e döndü.

''Bu gün ne yapacağız?'' Diye sordu.

''Bu gün evde kalalım.'' Dedi Derin.

Annesi itaatle başını salladı. ''Evde kalalım.'' Dedi.

''Ben odama gidiyorum.''

''Sen odana git.'' Annesi o ne söylerse tekrar edip onaylıyordu. Derin içini çekip odasına yürüdü. Yakında annesini bu evden çıkaracaktı. İkinci deprem olduğunda evde olmamalılardı. Odaya girip Sıla'nın annesini aradı.

''Merhaba Sıla nasıl?'' Dedi.

''Aynı kızım. Az önce yanındaydım. Hastanede kalmak istemiyorum deyip duruyor. Hastanelerden nefret eder biliyorsun. O olay yüzünden.'' Derin kadının küçük oğlunun öldüğü zamanı kast ettiğini anladı. Bunu biliyordu. Bu kadar bencil olduğu için kendinden nefret etti. Arkadaşı ölebilirdi ve o her şeyi geri çevirebilse bile yapmayacağını düşünüyordu. Gerçi bunun kimseye faydası yoktu çünkü her şeyi geri çevirebilmenin bir yolunu bilmiyordu. ''Sen kendine dikkat et bizi düşünme.''

HAYALET AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin