Annesinin nazikçe bir evin çatısına konduğunu gören Hena, onu takip etti. Kanatlarını daha önce okulda çalıştığı gibi yavaşça eğip sola, yani çatıya doğru döndü. Ardından kanatlarını hızla çırparak alçaldı ve annesinin yanında yerini aldı.
Peri, Hena'ya bakıp kuş dilinde bir şeyler söyledi. Hena'nın bildiği tek tük kelimelerden çıkardığı kadarıyla güzel bir iniş olduğunu söylüyordu. O da Kuş Dili'nde doğru dürüst bildiği kalıplardan biri olan "Teşekkür ederim." cümlesini korkunç bir dizi cıvıltı ve ötüşle söyledi. Aniden zihninde bir kahkaha sesi duydu. Annesiydi. Zihnine girmişti.
"Şimdi neden Kuş Dili'nden kaldığını anlıyorum."
Hena şaşkınlıkla "Neden? Ne demiştin ki?" diye sordu.
"İnişini çalışman gerektiğini söylemiştim. Sen de bana 'Evde peynir yok' dedin."
"Gerçekten mi?" dedi Hena homurdanarak. "Bunu dediğimi bilmiyordum."
"En azından ne dediğini anlayacak kadar Kuş Dili öğrensen ne olur?"
Hena bu dersten nefret ettiğini ve silah zoruyla dahi olsa öğrenmeyeceğini söylemek üzereydi ki annesi hızla araya girdi.
"Neyse, asıl mesele bu değil. Sanıyorum sana sorularının cevaplarını vereceğimi söylemiştim. Şimdi... Sor bakalım."
Hena annesinin ciddi olup olmadığını görmek için onun yüzüne baktı. Gerçi ciddi olmasa bile anlayamazdı çünkü baykuş bedenindeydi. Yüzünde mimik yoktu. Onun yerine "Gerçekten mi?" diye sordu.
Annesi güldü. "Evet, gerçekten. Şimdi soracak mısın yoksa..?"
"Evet, evet soracağım!" diye araya girdi Hena. "Önce bana söyle, 'görevler' neydi? Nereye gidiyordun?"
"Sana söyledim. Kartal'ı durdurmaya çalışıyordum."
"Tam olarak ne yapıyordun, anlat."
Hena zihninde Peri'nin iç çektiğini duydu. "Onunla savaşıyordum, eğer kastettiğin buysa. Onu yaralıyordum. Güçsüz düşürüyordum. Tabii ben de güçten düşüyordum."
"Hiç belli etmiyordun." Hena hala inanmak istemiyordu.
"Evet. Çünkü bilmenizi istemiyordum."
"Babam?"
"Değer biliyordu. Ama ona sadece savaştığımı anlatmıştım. Kiminle savaştığımla ilgili detay vermemiştim."
"Yani biliyordu..?" Hena'nın bir anda canı yanmıştı. Babası Peri'nin neler yaptığını biliyordu ama onlara söylememişti.
"Onu suçlama lütfen. Ondan söylememesini istemiştim."
Hena derin bir nefes alıp bu bilgiyi sonraya erteledi ve sorularına devam etti.
"Bu ormanda hiçbir şey olmadığını söylemiştin?" Bu bilgiyi doğrulaması için kısa bir süre bekledi.
"Evet, doğru."
"O zaman Sihirbazlar nerede? Nerede yaşıyorlar? Rüzgar onların hala ormanda yaşadığını ama bu ormanda yaşamadığını söyledi."
"Doğru söylemiş. Başka bir ormanda yaşıyorlar." Annesinin sesi aniden ciddileşti. Sanki bu konudan konuşmak istemiyor gibiydi.
"Nerede?"
"Tepenin ardındaki bir ormanda."
"Tepenin ardında başka bir orman mı var?" Hena, orada Sihirsizlerin yaşadığını düşünürdü hep.
"Evet, var. Yeryüzünde milyonlarca orman vardır Hena." Ciddi halinden çıkıp gülen gözlerle Hena'ya baktı. "Herhalde sana coğrafya dersi verecek değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Hena
FantasyHena, başını kaldırıp karşısındaki kıza baktı. "Kimsin sen?" diye sordu şaşkınlıktan titreyen sesiyle. "Ben..." diye başladı kız. Kahverengi kısa saçları yaz meltemiyle kıpırdıyordu. "Ben, çoğu kişinin tanımadığı birisiyim." "Ne demek istiyorsun?"...