Kartal, gülüyordu.
Bu basit eylem, diğer büyücülere o kadar yabancıydı ki herkes gördüklerinin gerçek olup olmadığını sorguluyordu. Şaşkınlardı.
Kartal koridorda hızla ilerlerken büyücüler meraklı ama çekingen ifadelerle onu izliyorlardı. Herkes kenara çekiliyor, birbirlerini dürtüp soru sorarcasına bakıyorlardı. Meraklılardı. Neler olmuştu? Kartal'ı mutlu eden neydi?
Birkaç büyücü kendi aralarında fısıltılı bir kavgaya girmişti. "Sor ona!" diye tısladı bir büyücü, diğerine.
"Sen sor!"
"Hayır sen!"
Küçük çocuklar gibi kavga etmeye başladılar.
Büyücüler, Kartal'dan korkuyordu. Çünkü Kartal, bir heykeli andıran duruşuyla yanlarında bitiverdiğinde kelimeler ağızlarına dolanıyor, dilleri kenetleniyor ve korkudan titriyorlardı. Bir şey yapmasına gerek yoktu. Varlığı, onların titremesine yeter de artardı.
Kartal'ın düşmanını biliyorlardı. Bazen Kartal odasından çıkar, bir ay boyunca da geri gelmezdi. Büyücüler meraklanırdı. Kartal geri döndüğünde üstü başı kir içinde, her tarafı yaralarla dolu bir şekilde gelirdi. Bazen saatlerce odasına kapanır, öfke dolu çığlıklar atar, düşmanına avazı çıktığı kadar hakaret ederdi. Büyücüler, düşmanının adını da böyle öğrenmişlerdi zaten: Peri...
Bazı meraklı büyücüler onu araştırmıştı. Sıradan bir sihirbaz olduğu anlaşılınca herkes çok şaşırmıştı. Çünkü Kartal, o güne kadar yüzlerce sihirbaza diz çöktürtmüş, emrinde çalıştırmış, onlarla işi bitince de sihirlerini onlardan tamamen almıştı. Büyücüler Kartal'ın yenilmez olduğunu düşünüyorlardı.
O ana dek.
Kartal yine Peri'yle mücadele etmek için çıktığında, büyücüler kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Eğer Kartal bir sihirbazı yenemiyorsa bu işin içinde bir iş olması gerekiyordu. Büyücüler bir karara vardılar: İçlerinden biri Kartal'a yardım teklif edecekti. Zaten bütün büyücüler ona yardım etmeye hazırdı.
Kartal döndüğünde yine yara bere ve kir içindeydi. Yine odasına kapandı. Daha önce anlaştıkları gibi, büyücülerden biri Kartal'ın kapısını tıklattı. İçeriden bir ses: "Gel!" diye bağırdı.
Büyücü yavaş hareketlerle kapıyı açtı. Kartal bir sandalyede arkası dönük bir şekilde oturuyordu. Büyücü içeri girdi. Kapı ardından sertçe kapandı. Büyücü irkildi ama korkuyormuş gibi görünmemeye çalıştı.
"Ne istiyorsun?" diye sordu Kartal. Sesi kulak tırmalıyordu.
"Efendim," diye söze başladı büyücü. "Sizin bazı zamanlar gittiğinizi biliyoruz. Bu zamanlarda bir sihirbazla mücadele verdiğinizi de biliyoruz. Size bir önerimiz..." Büyücü aniden irkilerek sustu. Kartal, arkasını dönmüştü ve doğrudan büyücüye bakıyordu.
Büyücünün susmaya devam etti. Donakalmıştı. Nefes alışı hızlanmış, elleri titriyordu.
Kartal, değişmişti. Karmakarışık saçları iyice dağılmış, sağa sola savrulmuştu. Yüzü tamamen kir içindeydi. Yanağının üzerinde ince bir yara izi vardı. Kıyafetleri dağılmış, kirlenmişti.
Ama büyücüyü korkutan bunlar değildi.
Gözleri... Normalde gece mavisi olan gözleri parlıyordu. Büyük bir vahşilik ve öfkeyle parlıyordu. Bu gözler o kadar korkutucuydu ki büyücünün kanı dondu. Gerilemeye başladı.
"Devam et." Dedi Kartal yine o kulak tırmalayan sesle. "Bana öneriniz neydi?"
Büyücü ağzını açtı ama konuşamadı. Kelimeler ağzından çıkmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Hena
FantasyHena, başını kaldırıp karşısındaki kıza baktı. "Kimsin sen?" diye sordu şaşkınlıktan titreyen sesiyle. "Ben..." diye başladı kız. Kahverengi kısa saçları yaz meltemiyle kıpırdıyordu. "Ben, çoğu kişinin tanımadığı birisiyim." "Ne demek istiyorsun?"...