Bölüm 1: Sabah Sessizliğindeki Çalar Saat

98 4 2
                                    

Sabahın erken saatlerinde, daha güneş bile doğmamışken, küçük bir kasabanın birkaç metre dışındaki tek katlı, şirin evin minik odasında bir çalar saat çaldı ve gecenin huzurlu sessizliğini bozarak iki kardeşin odasını korkunç bir sesle doldurdu. Odanın girişinden baktığınızda soldaki yatakta yatan Hena, homurdanarak uyandı. İlk birkaç dakika hiçbir şey yapamadı çünkü yeni uyandığı için bırakın alarmı susturmayı, gözlerini açacak gücü dahi yoktu. Komodininin üstündeki saate yarı aralık ve uykulu gözlerle bakan Hena, neredeyse bir dakikadır öten alarmı susturmaya karar verdi ve kolunu büyük bir çabayla uzatarak el yordamıyla onun sesini kesecek olan düğmeyi aradı. Uzun uğraşlar sonrasında bulamayınca karşı yatakta yatan Zümrüt, "Sustur şunu..." diye mırıldandı.

Hena bu kez diğer elini de işin içine kattı ve saati evirip çevirerek küçük düğmeyi aradı. Neyse ki bu azmi ödüllendirildi, Hena düğmeye bastı ve ortalık sessizleşti. Bir süre sonra ise yeniden uykuya dalan Zümrüt'ün hafif horultuları duyuldu. Hena, her ne kadar yorgun olsa da, doğrulup boş gözlerle odaya baktı.

Oda sıradandı. İki kardeşin yattıkları yataklar odanın iki kenarındaydı. Onları ayıran ve üstünde çalar saatin de olduğu kısa ve iki çekmeceli bir komodin vardı. Komodinin hemen üstünde bir tablo misali duran pencere vardı. Tül perdeleri kapalı, pencere ise açıktı ve dışarıdan gelen rüzgar sanki kırılacak bir şeymiş gibi tül perdeye hafifçe dokunup kıpırdatıyordu. Odanın karşısında, kapının yan tarafında bir kitaplık ve katlanabilir bir masa duruyordu. Hena doğruldu ve ayılmaya çalıştı ama bu çok zordu. Dün gece iki kardeş de geç yatmışlardı. Aslında Hena düzeni seven biriydi, hiçbir zaman yatma vaktini geçirmezdi ama bu kez ödevler ve dersler yüzünden mecbur kalmıştı. Sınav haftası yaklaşıyordu ve eğer Hena ilk dönemki notlarını düzeltmek istiyorsa daha sıkı çalışmalıydı. Aralarında çalışkan olan Zümrüt'tü. Her nasılsa Hena'nın iki katı kadar ders çalışır ve kitap okuma veya kuşları gözlemleme gibi onun en sevdiği aktivitelere bile zaman ayırabilirdi.

Yaklaşık on beş dakika boyunca boş gözlerle karşı duvara bakan Hena, esneyerek ayağa kalktı ve Zümrüt'ün yatağının dibinde olan gardıroba yöneldi. Dolabın kapağını açıp üstende yeni yıkanmış üniformalar asılı duran iki askı çıkardı. Bir tanesini Zümrüt'ün yatağına, ötekini ise kendininkine fırlattı. Zümrüt, aniden ayaklarına değen üniforma yüzünden irkilse de saniyeler içinde yeniden uykusuna döndü. Hena gardırobun kapağını kapattı ve yine esnedi. Birkaç adım atıp koridora açılan kapıya ulaştı. Onu açtığı anda koridorun çoktan açılmış ışıkları gözlerini doldurdu. İnleyerek sağa döndü ve banyoya doğru seğirtti. İçeri girip ışığı yaktı ve lavabonun önünde durdu. Başını kaldırınca aynadaki yorgun bakışlı yansımasını gördü.

Hena, herkesin imrendiği ama onun pek önemsemediği sarı saçlara sahipti. Gün ışığını gördüğünde altın gibi parlardı. Her ne kadar kardeşi uzunluğunu abartı bulsa da, Hena saçlarını beline kadar uzatmıştı. Genellikle sadece toplardı ama bazen açık bıraktığı da olurdu. Özel günlerde ise örerdi. Mesela annesinin geldiği zamanlarda.

Lavabonun kenarında duran sepete gitti eli. Turuncu tarağını ve kırmızı tokasını eline aldıp saçlarını taramaya başladı. Çabucak taradıktan sonra saçlarını turuncu tokayla at kuyruğu yaptı. Ardından musluğu açarak elini yüzünü yıkadı ve biraz olsun ayılmayı başardı.

Bu sırada Zümrüt, gözlerini ovuşturarak içeri girdi. "Gü... Günaydın." Diye mırıldandı esnemesini bastıramayarak.

Hena sırıttı ve o da "Günaydın." dedi. Zümrüt, çalışkan olmasına karşın çok uykucu birisiydi. Sabahları erken kalkmaktan nefret ederdi. Bu bakımdan huyları Hena'yla tamamen zıttı. Gerçi görünüşleri de çok benzer sayılmazdı, hatta bazı insanlar kardeş olduklarına inanmıyordu bile. Zümrüt'ün koyu kahverengi ve omuzlarına kadar inen saçları vardı. Gözleri ise simsiyahtı. Babalarından almış göz ve saç rengini.

Ben HenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin