Hena gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Yarın uzun bir gün olacaktı. Yine de uyuyamıyordu. Gözlerini her kapattığında aklına annesi geliyordu. Onun vurulma anı... Hena'yla konuşması... Göğsündeki ok... Ve Hena, gözlerini tekrardan açıyor, kısa süre önce yaktığı ateşe uzun uzun bakıp zihnini boşaltmaya çalışıyordu.
Hena'nın tek düşündüğü annesi de değildi. Kardeşi ve babasını da düşünüyordu. Acaba ne yapmışlardı? Onu merak etmişler miydi? Acaba onu aramaya mı çıkmışlardı? Belki de ormanda dolaşıyorlardı! Bu düşünce onu irkiltti ve uzandığı yerden kalkmasına sebep oldu.
"Onları mı düşünüyorsun?"
Hena, başını çevirip Gül'e baktı. Sırtını bir ağaca vermiş, kollarını kavuşturmuş, önünde parlayan ateşi seyrediyordu. O da uyuyamamıştı belli ki.
"Nereden anladın?" diye sordu Hena.
"Ailesinden ilk defa yalnız kalan bir ana karakter... Düşünebileceği sessiz bir ortam... Herhalde kafandan en kötü senaryoları geçiriyordun."
Hena başını hafifçe salladı. Bazen karşısındaki kızın onu yazan kişi olduğunu unutuyordu.
"Eğer onları merak ediyorsan neden evine gitmiyorsun?"
Hena yumruklarını sıktı. "Hayır." Dedi sertçe. "Şimdi... şimdi değil. Ben önce... annemin verdiği görevi tamamlamak istiyorum." İç çekerek ateşi izledi.
Gül başını kaldırarak Hena'ya baktı. Onu anlıyordu. Hena'nın, annesinin ölümü yüzünden kendini suçladığını biliyordu. Onu rahatlatmak için bir şeyler söylemeye karar verdi ve ağzını açtı, ardından vazgeçip sustu ve ateşi izlemeye devam etti.
"Gül?"
"Efendim?"
"Yarın ne yapmayı planlıyorsun?" Hena öylesine sormuştu bu soruyu, kendisi de ne yapacağını bilmiyordu.
"Bilmem." Diye yanıtladı Gül isteksizce.
Hena bir an düşündü. "Aslında... ikimiz de farklı sebeplerle Kartal'a ulaşmak istiyoruz. Bir takım halinde gitsek daha iyi olmaz mı?"
Gül acıyla gülümsedi. "Seni yavaşlatırım. Ben sadece bir sihirsizim, unuttun mu?"
Hena'nın aklına Gül'ün bugün yaptıkları geldi. Bir büyücüye, hem de Kartal'a, meydan okumuştu, onunla dalga geçmişti resmen. Büyü yapmayı da biliyordu. Ateşin ardından Gül'e baktı. Hafifçe gülümseyerek, "Sen sıradan bir sihirsiz olmadığını kanıtladın." Dedi.
Bunun üzerine Gül güldü. "O zaman... beraber Kartal'a gidiyoruz?" diye sordu, biraz da heyecanla.
"Evet. Yolu bildiğini tahmin ediyorum?"
"Elbette." Diye yanıtladı Gül. "Ama biraz yürümemiz gerekecek."
"Neden? Uçsak olmaz mı?"
Kız eleştiren gözlerle Hena'ya baktı. "Öncelikle, ben uçamam. Benim içimde hiç sihir yok, bu yüzden senin gibi dönüşemem. Ayrıca eğer ormanın üstünden uçarsan çok dikkat çekersin. O yüzden en kolayı yürümek."
Hena homurdandı. "Yani bir sihirsiz gibi..."
"Dünyama hoş geldin." Dedi Gül alaycı bir sesle. Ardından ceketinin kapüşonunu başına geçirdi ve yere uzandı. "Biraz uyusak iyi olacak. Uzun bir gündü. Yarın yola çıkacağız."
Hena da aynısını yaptı ama pek uyuyabildiği söylenemezdi. Etraflarındaki ormandan gelen sesler onu korkutup uykusunu bölüyordu. Ayrıca gözlerini kapattığında annesini görüyor ve bu, ona çok acı veriyordu. Arada bir uykuya dalıyor ama o zamanlarda da kardeşini ve babasını görüyordu. Ona bağırıyor, onu suçluyorlardı.
Hena en sonunda uyandığında güneş daha yeni doğuyordu. Bir ara dalmış olmalıydı. Yine de bu uyku ona yetmemişti çünkü kendini hala çok yorgun hissediyordu. Kendini zorlayıp doğruldu ve ayağa kalktı. Ortadaki ateş sönmüştü, Gül ise çoktan uyanmış, ateşin etrafındaki toprakla küllerin üzerini kapatıyordu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu Hena.
"Külleri gizliyorum." Diye yanıtladı Gül, bir avuç daha toprak alıp külleri örtmeye devam ederken.
"Neden?"
"Bizi takip edemesinler diye." Başını kaldırıp Hena'ya baktı. Hena alaycı bir tavırla kaşlarını kaldırmıştı, gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibiydi. "Bir kitapta okumuştum." Diye ekledi en sonunda Gül, kendini savunurcasına.
"Ah siz sihirsizler..." diye mırıldandı Hena, artık gülümsemesini gizlemiyordu. "Bizim izimizi bulabilecek sihirler ve büyüler var, biliyorsun değil mi?" Küçümseyici bir şekilde Gül'ün örttüğü külleri işaret etti eliyle. "Bunun bu konuda pek bir işe yarayacağını sanmıyorum."
"O sihrin işleyişini bilmem." Dedi Gül, ellerini çırparak topraktan arındırmaya çalıştı. Doğrulurken, "Ama büyüyü bilirim. 'Canis lupus', iz sürme büyüsüdür ve sadece etraftaki koku veya ipuçlarını kullanarak iz bulan bir büyüdür." Dedi meydan okurcasına. "Yani benim yaptığım da işe yarar." Diye noktayı koydu.
Hena şaşırmadan edemedi. Bir sihirsiz tarafından haksız çıkarılmıştı. Konuyu değiştirme amacıyla, "Ne yöne gideceğiz?" diye sordu.
"Nerede olduğumuza bağlı."
Hena duraksamadı, kollarını iki yana açtı ve anka kuşuna dönüşüp yaprak ve dalların arasından yukarı uçtu, etrafına bakınıp yeniden aşağı indi. Geri insana dönüştüğünde de raporunu verdi:
"Bu tarafta tepe var." Dedi, solunu işaret ederek. "Ve bu tarafta da köy var." Diye devam etti, sağını işaret ederek.
Gül başını salladı. "Anlaşıldı. Tepeye doğru gidiyoruz."
"Kartal orada mı yaşıyor?" diye sordu Hena.
"Evet. Detaylarını sonra anlatırım. Ne de olsa çok yolumuz var." Ve yürümeye başladı.
Hena iç çekti. Gül'e katılırken düşünmeden edemedi.Çok uzun bir yürüyüş olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Hena
FantasyHena, başını kaldırıp karşısındaki kıza baktı. "Kimsin sen?" diye sordu şaşkınlıktan titreyen sesiyle. "Ben..." diye başladı kız. Kahverengi kısa saçları yaz meltemiyle kıpırdıyordu. "Ben, çoğu kişinin tanımadığı birisiyim." "Ne demek istiyorsun?"...