Sihirbazların okulu Büyük Büyücü Savaşı'ndan beri göz önünde değildi. Okulun hayatta kalan kurucuları Savaş'ın hemen ardından güçlü sihirlerle okulu yerin altına taşımışlardı. Tek girişi vardı ve herhangi biri (büyücüler, sihirsizler veya hayvanlar) yanlışlıkla ya da bilerek giremesin diye yüzlerce sihirle donatılmıştı. Her yıl okulun ilk günü gelen bütün genç sihirbazlar ve öğretmenler deliğin başında toplanır, güçlerini birleştirip delikteki sihirleri güçlendirirlerdi. Hena o zamanı ürpererek hatırladı. Güçleri birleştirmek çok uzun ve kötü bir şeydi. Sihirbazlar el ele tutuşlar ve tek bir bilinçte birleşirlerdi. Ardından herkes damarlarında akan sihri birleştirip büyük bir güç elde ederdi. Bu olay sadece birkaç saniye sürse de Hena içindeki sihrin boşalmasından ve başkası tarafından kullanılmasından hoşlanmıyordu.
Hena ve Zümrüt hızlı hızlı evlerinden birkaç metre uzakta bulunan köye doğru ilerlediler. Köy minikti; birkaç bakkal, on tek katlı ev ve köyün orasına burasına serpiştirilmiş marketler bulunuyordu. Aynı Hena'ların evi gibi, köy de ormandan on beş metre uzaktaydı. Bu aralığa kimse ev yapmamış, yapamamıştı. Okul kurucuların zekice planıyla, ne zaman birisi oraya ev yapmak istese bir aksilik çıkartacak Aksi Sihri'nden yapmışlardı. Köyde yaşayan Sihirsizler oraya lanetli demiş ve öyle de kalmıştı.
İki kardeş sonunda okulun girişine vardılar. Zümrüt deliğe girmek için adım attı ama Hena onu takip etmedi. Etrafa bakıyor, sanki birini arıyordu.
"Gelmiyor musun?" diye sordu Zümrüt.
"Birazdan. Sen gir de gecikme."
Zümrüt iç çekerek Hena'nın hangi çılgınca planı yapmış olabileceğini düşündü. Hena, delikten aşağı giden merdivenlerden inen Zümrüt'ü izledi. Aniden arkasından gelen bir sesle irkildi.
"Hena!"
Hena arkasını döndüğünde sağ kolunda üç beş kitap taşıyıp ona el sallayan kızıl saçlı kızı, Doğa'yı, gördü. O da gülümseyerek el salladı. Doğa nefes nefese yanına varınca da "Çalıştın mı?" diye sordu.
"Evet." dedi Doğa sırıtarak. "Yine de öğretmenin bizi yakalamayacağından emin misin?"
"Bay Yanlış'ın mı?" Hena kıkırdadı. "Onun için önemli olan tek şey çevirmeleri doğru yapmamız ki biz de bunu yapacağız."
Bay Yanlış, öğrencilerin Kuş Dili dersi öğretmenine taktığı lakaptı. Böyle bir lakabı uygun görmüşlerdi çünkü sınavda en minik bir hatada (mesela 'hava bugün çok sıcak' cümlesindeki 'çok' kelimesini unutup çevirmezseniz) gözünü bile kırpmadan sıfırı basardı.
O sırada başlarının üstünden bir bülbül geçti ve tam önlerinde indi. Önce iki kıza baktı, ardından kanatlarını iki yana açtı. Bülbül, kızların gözü önünde dönüşmeye başladı: kanatları uzayıp inceldi ve tüyleri yok oldu, bülbülün incecik bacakları uzadı ve kalınlaşarak insan bacaklarına ve pençeleri de ayakkabı giymiş bir çift ayağa dönüştü, bülbülün minicik kafası bir balon gibi şişti, gagası küçüldü ve düzleşti, boncuk gibi gözleri bir çift kahverengi ve büyük göze dönüştü. Bunların hepsi saniyeler içinde olmuştu. Ve karşılarında Sihirler dersi öğretmeni duruyordu.
"Günaydın kızlar." dedi öğretmen ikisine de baş selamı vererek. "Bugün nasılsınız? Sınava çalıştınız mı?"
İki kız da "Evet." Diyerek yanıtladı onu.
Bu sırada Hena'nın saçlarını ördüğünü fark etti öğretmeni. "Annen geliyor sanırım, değil mi Hena?"
Hena hafifçe gülümseyerek "Evet, hocam." dedi.
Annesinin gönderdiği mektubu dün almışlardı. Mektuba göre anneleri bugün öğleden sonra gelecekti. Öğretmenlerin neredeyse hepsi, Hena'nın saçlarını sadece özel günlerde ördüğünü biliyorlardı. Bu günler ya birisinin doğum günü ya da annesinin gelişi oluyordu. Normalde öğretmenler öğrencilerin özeliyle fazla ilgilenmezdi ama Hena dikkat çekmeyi seven bir çocuktu, bu da Hena'nın hep göz önünde olmasını sağlıyordu. Tabii ki dolaylı yoldan Zümrüt de etkileniyordu bundan, yine de o, göze çarpmamak için elinden geleni yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Hena
FantasyHena, başını kaldırıp karşısındaki kıza baktı. "Kimsin sen?" diye sordu şaşkınlıktan titreyen sesiyle. "Ben..." diye başladı kız. Kahverengi kısa saçları yaz meltemiyle kıpırdıyordu. "Ben, çoğu kişinin tanımadığı birisiyim." "Ne demek istiyorsun?"...