Hena, ormanın üstünde hızla uçarak annesini takip etti. Tepenin olduğu tarafa doğru ilerliyorlardı. Hena büyük bir heyecan ve korku hissetti. Heyecanlıydı çünkü daha önce ne ormanın derinliklerini ne de tepeyi ve ardını görmüştü. Özellikle tepenin ardını merak ediyordu çünkü orası Hena için büyük bir gizemdi. Büyük gizemlerden birisiydi daha doğrusu. Henaların yaşadığı evin yakınındaki köydeki sihirsizler orada başka bir köy olduğundan bahsediyordu. Okuldaki sihirbazlar orada koca bir boşluk olduğunu söylerlerdi. Annesi Peri'ye göreyse orada bir orman vardı. Sihirbazların yaşadığı bir orman... Hena, orada yüzlerce sihirbaz olduğunu hayal ediyordu ve bu, onu iyice heyecanlandırıyordu. Yine de, annesi oraya gitmeyecekti herhalde. Bir büyücünün yüzlerce sihirbazın arasında olmasını istemezdi.
Hena korkuyordu da. Annesini zayıf düşürecek güçte bir büyücü, kim bilir ne yapabiliyordu? Eğer onları kendisini gözetlerken yakalarsa ne yapardı? Öldürür müydü? Yoksa işkence mi ederdi?
Bu korkunç düşünceleri kafasından atmak istercesine başını iki yana salladı. Aşağıya, altlarından akıp giden yeşil denize baktı. Birçok çeşit ağaç vardı orada. Annesinin bir aralar ona ağaç türlerini anlattığını hatırladı. Okulda da görmüşlerdi. Hena onları isimlendirme konusunda mükemmel olmasa da gördüğünde tanıyabilirdi. Yine de o kadar hızlı gidiyorlardı ki, her şey birbirine karışıyor ve tek renk haline geliyordu. Acaba zorlasam birkaç tanesini bilebilir miyim, diye düşündü. Elbette bu, kafasını dağıtmak için bir bahaneydi. En azından büyücüyle ilgili korkusunu uzaklaştırmaya yarıyordu.
Gözlerini kısıp birkaç ağaç ayırt etmeye çalıştı. Orada bir çam vardı sanki... şu belki gürgen olabilirdi... bu kesinlikle elmaydı...
Siyah bir nokta...
Hena irkildi ve gözleri yeşil denizi taradı ama çok hızlı gittiklerinden siyah nokta arkalarında kalmıştı. Derin bir nefes verdi. Belki ormanda gezen birisiydi. Ağaçların tepesinde mi geziyor, diye düşündü. Çünkü ağaçlar çok sıktı, oradan görülmek için bir ağacın tepesinde olmanız gerekirdi.
Hena, bu kez daha dikkatli bir şekilde izledi altlarındaki ormanı. Ve onu yeniden gördü. Bu kez biraz daha ileride belirmişti.
Birkaç saniye sonra yeniden belirdi. Bu kez daha da ileride...
Her seferinde yeniden beliriyordu ve Hena her seferinde daha da ileride belirdiğinden onu daha iyi inceleme fırsatı buluyordu. Bir adamdı. Her seferinde, doğruca onlara doğru bakıyordu. Bir elinde büyük bir yay, diğerinde bir ok vardı. Bir avcı olmalıydı.
Hena korkuyla bağırdı zihninden: "Anne!"
Peri karşılık vermedi. Demek ki Hena'nın zihninden çıkmıştı.
Hena telaşla iki de bir önlerinde beliren adamı izledi. Ve aniden korkunç bir şey fark etti.
Adamın bir oku vardı. Sadağı yoktu. Bu demek oluyordu ki bir atış yapacaktı ve bu atışı isabet ettireceğini düşünüyordu. Hayır, düşünmüyordu. İsabet ettirecekti.
Hena daha da büyük bir korkuyla seslendi annesine: "Anne!"
Annesi yine ona cevap vermeyince bu kez Hena hızlandı ve baykuşla aynı hizaya gelip öttü. Söylediklerinin bir anlamı yoktu, sadece uyarıyordu. Annesi, sanki derin düşüncelerden uyanmış gibi irkildi ve başını kaldırıp Hena'ya baktı. Gözleri boş ve anlamsız bakıyordu.
Hena yeniden ötüp onu uyardı ve aşağıya bakıp ona adamı göstermeye çalıştı. Adamın gittiğini fark edince hızla akıp giden ormanı taradı gözleriyle. Adam yoktu, gitmişti. Hena tam rahat bir nefes verecekti ki ağaçların arasından hızla fırlayan oku gördü. Ona doğru geliyordu. Korkuyla gözlerini kapattı ve içindeki sihri hissedip bir kalkan sihri yapmaya çalıştı.
Peri, insana dönüşerek kendini Anka kuşunun önüne fırlattı.
Ok, iğrenç bir sesle ete saplandı.
Peri kanlar kaybederek aşağı düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Hena
FantasyHena, başını kaldırıp karşısındaki kıza baktı. "Kimsin sen?" diye sordu şaşkınlıktan titreyen sesiyle. "Ben..." diye başladı kız. Kahverengi kısa saçları yaz meltemiyle kıpırdıyordu. "Ben, çoğu kişinin tanımadığı birisiyim." "Ne demek istiyorsun?"...