Hayatta bazı anlar vardır ki, tesadüf ile kaderin bir arada çalıştığını veyahut bir şekilde insanlara öylesine anlar vaad ediyordu ki kader, ama biz bunun ne yapacağımızı bilemiyorduk. Ne işe yaradığını, nasıl olacağını, devamını kestiremiyorduk.
Ve bu benim için en zor olanıydı bu. Çünkü devamını ön göremezsem hayatımı kontrol edemezdim. Ve bunu göze alamayacak kadar çok şey yaşamışsan, buna sebep olan her etkeni çıkarıyordun hayatından. Şu an tam olarak o andaydık.
Geçen gece barda işin içinden çıkmaya çalışan ama bunda zorlanan bir adam görmüştüm. Ve sadece yardımcı olmak adına dayanamayıp atılmıştım konuya. Çünkü insanlar bazen o kadar sığ düşünüyordu ki. O kadar yakından baktıkları için, önünde ki fırsatları, çözümleri göremiyorlardı Ben ise o manzaraya uzaktan bakmasını da sağlamıştım sadece. Şaşırmam gerekenin O günkü adamın şuan karşımda olması mı yoksa bu adamın Özgür Araf Karataş olması mıdı? En yakın arkadaşımın abisi.
Ela öyle çok tanıştırmak isterdi ki bizi. Bu hayatta sevdiği iki insan sürekli bir arada olsun çok sevsinler bir birini isterdi Oysa en yakın arkadaşının bu konuda en son insan bile olamayacağını nasıl hesaba katabilirdi ki? O kadar çok senaryo kurmuştu ki kafasında bizi tanıştırmak adına, oysa çalıştığım bir barda akıl vermeye kalkıştığım adamın bugün de burada karşılaşmış olduğumu nerden bilebilirdi?
Göz göze geldiğimiz sırada o ifadesizliğini korurken, benim kaşlarım hafif çatılmıştı. İç sesimi duyamıyordum. ''-Buradayım Eflal, sadece bu tesadüfün, öyle alelade bir tesadüf olmadığını hissettiğini biliyorum. Ve ne diyeceğimi bilemiyorum. Senin gibi şaşkınım.''
Kendimi toparladım ve ben de ifadesiz bir yüz takındım. Adamı süzmeye başladım. Ela ile o kadar benzerken bir o kadar da zıt görünmeyi nasıl sağlanmıştı anlamıyordum.
O gün den farklı olarak siyah takımlıydı. Kalıplı olduğunu söylememe gerek yok. Ela'ya tezat bir şekilde yapılıydı. Oysa Ela, incecikti. Göz yapıları Ela ile aynıyken, göz rengi Elan'ın Mavi harelerine inat karaydı onun gözleri. Aslında kahverengi de olabilirdi fakat bu açıdan kapkara görünüyordu. Ela bronz tenliyken o esmerdi. Simaları aynıydı. Ve barda ki gece yanılmamıştım boyu rahat 1.90 vardı. Kürsü ise zaten olan heybetini daha da heybetli gösteriyordu. Ela ise küçücük hatta benden biraz daha kısaydı. Aslında ben pek de kısa sayılmazdım. 1.66 kısa sayılmazdı bence ama olsun. Her şeye rağmen Ela ile anlamlandıramadığım bir şekilde benziyorlardı. Ela'dan farklı olarak, saçının ön, sol tarafınfa ki beyaz tutamlar, esmer tenine ve siyah saçlarına farklı bir aura katıyordu.
Kravatı yeşildi. Fakat daha iyi baktğım da gördüğüme inanamadım. Takımının ön cebinde ki mendil katlama yerinde ki mendil değil, benim fularım olduğunu anlamam biraz uzun sürmüştü. Şaşkınlığım şimdi biraz daha artmıştı. Bu adam da bu fuların ne işi vardı? Üstelik ben bunu daha bu sabah takmıştım. Kaşlarım çatılırken bunun ona nasıl ulaştığını ya da ne düşünerek taktığını bir türlü bulamıyordum, bunu daha sonra düşünmeye karar verdim. Ya da Ela ile konuşmaya. Abisi olduğu için biliyor olsa gerekti. Ve abisinin Seminere geleceğini söylememişti. Bu konuyu da da konuşmam lazımdı. Ne çok şey birikmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FÜSUN
Teen FictionÇin mitolojisinde ; " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre, Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları, bu ipler sayesinde ezelden bağlarmış. Bu ip zamanlandıkça esner ve kördüğüm o...