"İnsanların ölmelerinde hiçbir olağanüstülük yoktur; Çünkü her insan doğar, yaşar ve ölür. Ne var ki, kimisi yaşar ölür, kimisi yaşadığını sanarak ölür, kimisi de yaşamadan ölür." Demiş Aziz Nesin.
Ne var ki fikrimce, dünyanın insanını ve tüm yaşamı özetlemiş. Ölüm belki de insanoğlunun baş edemediği tek gerçekliktir. Bütün insanlar 'Ölüm' kavramı ile hep bir savaş halindedir.
Oysa boşuna.
Tıpkı; 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Marquez, 'Yüzyıllık Yalnızlık' Kitabında 150 sayfa boyunca uzun uzun betimlediği karakteri aniden, "Bir Salı günü öldüğünde yağmur başladı..." diyerek öldürür. Hayatın kendisi gibi. Ne kadar uzun yaşamış olursan ol aniden bitecek hikayen. Düşünsene, 150 yıl sonra belki de mezarının üzerine yollar yapılacak. Eğer şanslıysan İsmini hatırlayan son kişi belki de torunun olacak.
İsmini hatırlayan son kişi öldüğünde, bu dünyada silik bir iz bile bırakmamış olacaksın.
Ölümle aram hep iyiydi. Ona hep koştum. Tıpkı kırmızı balonumun peşinden koştuğum gibi. Savrulmayı göze alarak koştum. Bu dünyaya yakışmayan bir benlikti benimkisi. Değil dünyada, kendi dünyamda bile bir silik iz bırakmadım ben.
Ama benim dünyamda sadece tek biri, bir iz bıraktı. Tek biricik, sadece ama sadece bir insan... O da bu dünyadan ayrılıyor muydu?
Bu dünyanın nesi vardı böyle?
Arkamı döndüm ve gelen kişiye gülümsedim. "Daha iki saat vardı buluşmamıza." Dedim buraya onun da bu kadar erken gelmesi beni gülümsetmişti.
Bunun tesadüf olmadığını elbette biliyordum."Buluşmak istediğin yer pek de alelade bir yer değil, zaten senin de burada olacağını düşünmüştüm At kuyruğu." Dedi o da bana yaklaşmış ve uçurumda oturan ayakları sarkan benim yanıma oturmuştu. O da ayaklarını uçurumdan sarkmıştı.
Oturduğu yerden aşağı bakarken," Sandığımdan da ürkütücüymüş he." diye mırıldandı. Kocaman adamın Korkak hali beni gülümsetmişti.
"Hala bıraktığım gibi misin merak ettim." dedi içten bir ifadeyle dikkatle beni süzerek.
"Senden sonra kafamı hiçbir yere çarpmadım merak etme." Dedim ben de alayla. "Seni buraya ne sürükledi Çilli?" dedim bu defa ciddi bir hal alarak.
"Sana sorsam sebebini söyleyebilir miydin?" dedi o da sanki cevabını bildiği bir soru soruyormuş gibi. "Ya da bu cesareti gösterebilir miydin?" dedi. Gözlerinde de, sözlerinde ki gibi bilgelik ve bilmişlik vardı. Bu kibir değildi. Bu savunma mekanizmasıydı.
Kafamı iki yana sallayarak, "Profesyonel iki korkak yan yana desene." Diye cevap verdim hafif gülümsemiştim.
"O zaman biraz cesaret gösterip bütün sebebi özetleyen tek kelime söyleyelim öyleyse." Dedi uzlaşmaya çalışır gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FÜSUN
Teen FictionÇin mitolojisinde ; " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre, Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları, bu ipler sayesinde ezelden bağlarmış. Bu ip zamanlandıkça esner ve kördüğüm o...