18. Bölüm: İlk ve Son

37 3 0
                                    

Karanlığın içine düşen bilincimin yavaş yavaş yüzeye çıkmasını bekledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karanlığın içine düşen bilincimin yavaş yavaş yüzeye çıkmasını bekledim. Gözlerimden önce bilincim açılmış ve kulaklarım bir kaç tıkırtı işitmişti. Boğazımı sıkmışlar gibi nefes almakta biraz zorlansam da dizginledim sonunda. Yutkunmaya çalışırken sanki bir yumru gibi oturan bir şey vardı ve bu her yutkunmaya çalıştığımda yumrunun sivri dişleri batıyormuş gibi hissettiriyordu. Gözlerimi açmak için uğraşırken ağızımda ki kuruluk rahatsız etti.

"Uyanıyor sanırım." dedi yabancı bir kadın sesi. Sonra birkaç tıkırtı daha oldu. "Haber ver çabuk!" dedi başka yabancı bir kadın sesi yüksek desibelde. Bu beni rahatsız etmişti ve kaşlarımı çatmamı sağlamıştı mekanik bir şekilde. Sonunda kirpiklerim zor bela ayrılırken karşımda en son gözlerimi kapattığımda duran bir çift kara göz yoktu. Onun yerine yabancı bir kadın ve yabancı gözler vardı. Bu da yabancı kadın sesini açıklıyordu. Bilincimi en son neler olduğunu hatırlamak için biraz zorladım. Nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Burasını tanıyordum. Burası kimsenin girmesine izin verilmeyen ve tek bir kez girdiğim o adamın odasıydı.

Sonra yabancı kadın bana eğilerek, "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu meraklı gözlerle. Sesinin desibeli düz olsa da bana fazla gibi geliyordu.

"Biraz daha sessiz konuşursanız daha iyi hissedeceğim." dedim konuşurken ağızımdaki kuruluk rahatsız ediyordu. Güçlükle yutkunup, "Su..." dedim yüksek çıkmasını istediğim sesle. Oysa kulaklarıma ulaşması bile güçtü. Kadın hemen kafasını sallayıp komodinin üzerinde ki suya uzanırken yavaş yavaş yerine gelen bilincimle, "Ela!" dedim birden toparlanarak. Kadın suyu alıp hemen yanıma gelip,

"Merak etme, o çok iyi. Sayende..." dedi çok içten ve mutlu gözlerle bakarak. Bense suya uzanmaya çalışırken kollarımın ne kadar halsiz ve güçsüz olduğunu hissedip kalakaldım. Bunu anlayan yabancı kadın, "Merak etme, uzun zamandır uykuda olduğun için bedenin de halsiz düşmüş olmalı." dedi. Bu dediğinden sonra onun doktor olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

"Can İçim!" diye bağırarak odaya Ela'dan önce giren sesine karşılık suratımı ekşitip gözlerimi kapattım mekanikçe. Benim için çok şiddetliydi sesi. Onunsa sesi kesilmişti. Gözlerimi açtığımda bana anlamaya çalışır gibi ürkekçe bakıyordu. Doktor olduğunu anladığım kadın ona anlayışla gülümseyerek,

"Şuan seslere karşı çok hassas, o yüzden alışana dek biraz desibelimizin altında konuşmamız gerek." dedi bilge bir tavırla. Ela ise şimdi aydınlanmış bir şekilde bakarak yavaşça yürüyüp, yanıma geldi ve yatağa oturdu.

"Nasılsın?" dedi gerçekten üzgün ve mahcup gözlerle. Göz göze gelir gelmez hemen gözleri dolmaya başlamıştı bile. Günlerdir ağlamış gibi bir hali vardı. "Gözlerine bakınca pek iyi gibi durmuyorum ama..." dedim imayla. O ise gülümsemişti buna karşılık. Sonra onay almak ister gibi kadına dönüp,

"Ona sarılabilir miyim?" dedi çaresiz bir ses tonu ile. Bu içimi burktu. O kadar çaresiz ve hüzünlü bakıyordu ki. Aslında hiçbir zaman böyle bir insan olmamıştı. Her daim gülen, kötü olan her şeye bile güzellik veren türden biriydi o. Ve bu hali hiç ama hiç hoşuma gitmemişti. Gözleri her zamankine aykırı şekilde yorgun, gözaltları morarmış ve kanlanmıştı. Bense kadının cevabını umursamadan boynuna atılmıştım. Bu biraz sırtımı zorlasa da tutmuştum kendimi. O da ben sarılır sarılmaz ilk önce afallasa da sonra hiç gecikmeden karşılık vermişti. "Ne zamandan beri başkalarının benim üzerimde söz hakkı var Maviş?" dedim yapmacık bir sinirlilikle. Ama altında yatan gerçek de, hiçbir zaman benim hakkımda kimsenin benden habersiz ya da onayım olmadan söz hakkı taşımasına tahammülüm olmadığıydı.

FÜSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin