Bazı insanların, bazı şeylere hiç hakları yoktu: ne var ki, insanlar da en çok, bu hiç hakları olmayan şeyleri yapıyorlardı.
Bu sebeple böylesine çepeçevrem duvar. Öteki türlü oluru yok gibi. Çocukluğumu duvarlara sarılarak bitirmiştim. Eflal'i.
Gözlerimi aralayıp saate baktığım da, 08.01 olduğunu gördüm ve kaşlarım çatıldı. Bir dakika geç mi uyanmıştım? Neler oluyordu bana böyle. Yarın 07.59'da uyanıp bunu telafi edecektim. Kalkıp Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendime bir kahve yaptım ve hazırlanmaya başladım. Bugün iş yerlerinden izin alıp anneannemlere gidecektim ve bir kaç gün orda kalacaktım. Tabi orada erken uyanmak pek mümkün olmuyordu ama. Tablolarımı da özlemiştim. Minik atölyemi de. Buna ise biraz önce karar vermiştim. Muhtemelen zaten vereceğim cevaplar hocaların hoşuna gitmeyecek ki, uzaklaştırma vereceklerdi.
Çantama bir kaç eşya koymuştum zaten dedemler de eşyalarım vardı. Sanırım onları özlemiştim. Bu garip bir histi. Özlemin nasıl bir his olduğunu mu unutmuştum? Bilmiyorum. Kafa yormaya değecek bir konu da değil benim için.
Bugün hava yağmurluydu ve soğuktu. 'En sevdiğimden.' Diye geçirdim içimden.
Uzun kollu siyah dar bir kazak göbeğimi çok az açıkta bırakıyordu ama sorun değildi. Yüksek bel jean mavi pantolonumu giyip kabanımı aldım. Yüzüme dokunmadım. Oldukça iyiydi Olması gerektiği gibi.
Saçlarımı kendi halin de dalgalı bırakmıştım. Bugün doğal ve olduğum gibi olmak istiyordum Çünkü hava da tam benim gibiydi. Çantamın içine atkı da atmıştım çıkmadan. Ela unuturdu ya da süsü bozulmasın diye almazdı yanına.
Minibüse binmek yerine yürümeyi tercih ettim. Bu havada yürülmezse ayıp olurdu. Kulaklığımı takıp 'Hüsnü arkan - Yağmurlar ' şarkısını açmıştım. Ve anın tadını çıkarmaya başladım...
Ta ki yolda bir araba yanımda durunca, kaşlarımı çatıp yan tarafa baktığımda içinde ki kişinin Beton Bey olduğunu gördüğümde de hala çatılıydı. Yine resmi bir şekilde giyinik ve saçlarını özenle arkaya doğru biçimlendirmiş, bu sayede saçının sol tarafındaki iki veya üç parmak kalınlığındaki beyaz tutamı ise daha çok görünürdeydi.
Ona, 'Ne var' der gibi kafamı salladığım da Camını açmış ve yine düz bir ifade vardı suratın da. Bu adam hep böyle miydi ? "- Senin gibi mi yani Eflal? Senin gibi birinin olması seni neden rahatsız ediyor ki?'' diyen şırfıntıya kulak vermedim.
O ise, ''Okula gidiyorum.'' dedi. Yani binmemi istiyor ve iki kelimede bunu anlatıyordu öyle mi? Bu samimiyeti nerden almış bilmiyorum ama almasını bilirdim. Düz bir ifade ile, "İyi o zaman devam et." Dedim kafam ile yolu işaret ederken. Kısa kesmesini istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FÜSUN
Teen FictionÇin mitolojisinde ; " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre, Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları, bu ipler sayesinde ezelden bağlarmış. Bu ip zamanlandıkça esner ve kördüğüm o...