Gözlerimi yavaşça aralayıp saate baktım. Erken uyanmıştım yeniden. Alarmın çalmaması için kapatıp lavaboya gittim. Elimi yüzü yıkadım ve aynadaki yansımama baktım.
İyi görünmüyorsun, göz altlarımda morluklar oluşmuş.
Oysa sorun değildi. Bunu kapatacak şey bulunurdu. Her şey gibi bunun da üzerini örtecek, bunları gizleyecek şey bulunur.
Ayna. Görmek istediğimizi gösteren bir yansıma.
Daha çok yanılsama.
Telefonumun mesaj sesi geldiğinde içimden sürdürdüğüm derinliği bıraktım. Olması gerektiği gibi. Bu saatte kim uyanıktı ki? Telefonu aldığımda güne bu isimle başlayacağımı düşünmemiştim.
Beton Bey: Günaydın. Kapına bir paket bırakıldı. Bu defa işimi Ela'ya bırakamazdım...
Gördüğüm yazıyla beraber yarım ağız gülümseyip aynı zamanda kaşlarım çatılmıştı. Ne yani sabahın köründe beni ve bugün davette ne giyeceğimi düşünmüştü. Üstelik daha geçen arabada Ela'nın kıyafetlerinin ise planına avantaj sağladığından bahsetmiştim. Daha çok şikayet etmiştim. Ama o bu ayrıntıyı gerçekten de göz önünde bulundurmuş muydu?
Hayır, hayır ve hayır. Buna izin veremezdim. Onun hakkında olması gerekenden fazla bir şey düşünemezdim.
Sadece işini garantiye almayı seviyor. Her zamanki gibi. Diye fısıldadım kendime. Yeniden ifadesizlik çökmüştü suratıma. Mimiksiz ve ölü gibi çıkışa doğru yöneldim. Kapıyı açtım ve yere bakınca yeşil kurdeleli büyük boy kutuyu gördüm. Bu çok az da olsa dudaklarımı kıvırmıştı yeniden. Kutuyu aldım ve içeriye geçtim. Yatağın üzerine bıraktım. Nedense bir yanım bir an önce açmak istiyor diğer yanımda bununla dalga geçiyordu. Yine de açtım.
İçinde Zümrüt yeşili göğüs kısmı dantelli, kolsuz ve saten bir elbise vardı. Belden bağlamalı ve oldukça pahalı olduğu her yerden belli olan kumaşı... Benim onda kalan fularımın rengiyle aynıydı. Bu bana onu kürsüde gördüğüm o anı anımsattı. Her şeyin başladığı o yer, o an... Elbiseyi kutudan çıkarınca elbisenin yırtmacını gördüm. İddialıydı. Baya baya iddialı bir elbiseydi. Topuklu ayakkabıysa siyah fakat zümrüt yeşili taşlarla işlenmiş ince uzun topuğu altın sarısı rengindeydi. "-Bunlar baya zenginlerdi ha..." Sonraysa ayakkabıdaki taşlar gibi bir küpe ve hilal şeklinde tasarlanmış bir kolye vardı. Bunlar özel yapımdı sanırım. Hilal şekli bana bir anlığında sol şakağındaki yara izini anımsattı. Bu defa inkar edilemez bir jestte bulunmuştu. Bu bir nevi ateşkes gibi bir şeyi temsil ediyordu. Sanırım dün konuştuğumuz ateşkes konusuna dem vuruyordu.
Bense buna karşılık ona istediği cevabı verecektim. Planlarım için şuan duymak isteyeceği şeyi söylemem yeterli olurdu. Telefonu elime alıp yazmaya başladım.
Ben: Belki de işini Ela'ya değil, şansa bırakmıyorsun... Ama zevkini beğendiğimi inkar edemem. Sağ ol...
Bu kadarı iyiydi. Hem ben gibi hem de biraz onun istediği gibi bir cevaptı Kısa net ve anlamlı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FÜSUN
Teen FictionÇin mitolojisinde ; " Kaderin Kırmızı İpi " adında bir inanış vardır. İnanışa göre, Tanrı her insanın ayak bileğine kırmızı bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları, bu ipler sayesinde ezelden bağlarmış. Bu ip zamanlandıkça esner ve kördüğüm o...