19. Bölüm : Uçurum

34 3 14
                                    

Gözlerimi araladığım da hala onun kolları arasındaydım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gözlerimi araladığım da hala onun kolları arasındaydım. Ama bu defa ben de ona dönüktüm. İçsel bir güdü ile, yüz hatlarını incelemeye koyuldum. Henüz şafak yeni doğuyordu. Oldukça erken uyanmıştım, eskisi gibi. Önce saçlarından başladım. Parmağımı dağılan saçlarının arasında ki beyaz tutamın üzerinde tuttum, parmaklarımın saçlarına değmemesine özen göstererek. Üç parmak kalınlığındaydı beyaz tutamı. Sonra şakağında ki pürüzsüz hilal şeklinde ki kusursuz izde gezdirdim gözlerimi. Henüz dokunmaya gücüm yok gibiydi. Bu kadarı ile yetinebilirdim. Hilal şekli sanki bir kalıpla ya da bir dövme gibi kusursuzca işlenilmiş gibi duruyordu. Sonra kirpiklerine takıldı gözlerim. Koca kirpikli adam... Kirpikleri benimkini bile es geçecek şekilde uzundu. Gözlerinin şekli bademdi. Burnu, burun kemeri onun yüzüne daha da sertlik katıyordu sanki. Sanki tam da yüzüne uygun, cuk oturmuş gibiydi burnu. Dudaklarına takıldı gözlerim. Dolgun dudaklarına. Üst dudağı alt dudağından dolgundu. Çenesi sert ve çıkıktı. Tüm yüz hatları o kadar sertti ki uyurken bile bunu fark edebiliyordum. Sonra kafamın bulandığını fark ettiğim an onu incelemeyi bırakıp yatakta sırtüstü uzanacak şekilde döndüm. Gözlerim yeniden beyaz tavanı buldu.

Gözlerimi kapadım ve hatırıma düşen ilk şey, iki hafta önce ki bir anım düştü.

Minibüs camının ardını izlerken, kulaklığımdan gelen hüzünlü Cenaze Marşıyla eş zamanlı olarak bir cenaze arabası geçti. Bunun tesadüf olmadığını bilen yanım bir müddet dondu kaldı. Aklı başımda tarafımsa, 'bir şeyler düşün.' dedi. Sonra şırfıntı ses verdi, "Belki bu son değil, bir ihtilal." dedi. Ben geçen arabanın arkasından seyrettim bir süre. Öylece orada kalıp yerini başka arabaların aldığı cenaze arabasının arkasına bakıyordum. Donuk, mimiksiz. Bu zamana kadar hiçbir tesadüfe inanmamış, hepsinin arkasında yatan anlamları aramış ve hiçbir sonuçta yanılmamıştım.

Şimdi çıkardığım sonuç için düşünmeme bile gerek kalmamıştı. Kader, kısa ve net olan şovu ile her şeyi açıklamıştı. Peki yaklaşan sona karşılık ne yapmalıydım? Sevinmeli miydim? Yaklaşan gerçeklikle nasıl baş etmeliydim? Sonra kafamı minibüsün içinde ki insanlara çevirdim. Her birinin yüzüne ince ince her ayrıntısına kadar baktım. Yaşamayanlara baktım. Fakirlere baktım. Zenginlere baktım. Aralarında ki farkı hala çözemiyordum. Hala oturmuyordu kafamda bir şeyler.

Sonra tekrar pencereden baktığımda kendi durağımı çoktan geçtiğimi fark ettim. Ufak dalgınlığım, aslında derin bir zaman kaybına uğratmıştı beni.

Sanırım zamanımın ne kadar kısıtlı olduğunu bile bilmeden, ilk geç kalışımı başlatmıştım. Ama mühim değildi. Artık zamanın hükmü içinde değildim. Artık zamanın dışında, farklı bir boyuta geçecektim

Yaklaşan gerçekliği hissedebiliyorum. Ama cevabı hala bilmiyorum. 'Fakirler ve zenginler' diye geçirdim içimden.

Kuruntumun, zihnimden kalbime kadar yayılma konusunda ki istikrarı öyle başarılı sonuçlandı ki. Ama hala cevabı bilmiyorum. Sonuçta hepsi ölmüyor muydu? Peki ben hangisiydim? Fakir ya da zengin?

FÜSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin