Bu bölümü Yağmur'un ağzından okuyacağız. Bakalım neler olacak?
Çok konuşmayıp sizi okumaya davet ediyorum.
İyi okumalar...
Yağmur Acar'dan
Hayat nasılda acı, bir o kadarda yaşaması güzeldi. Ben hiç bir zaman 'yaşamak çok güzel' demedim.Ben 'Bu hayat acı' diyendim. Bu hayat, bu yaşam bana acı veriyordu ama o acının içinde de tatlı heyecanlarda vardı. Kafamdaki düşüncelerimi sağa sola sallayıp Can'a baktım.
"Şimdi sizce, ben bu kıza uyuzluk yapıyim mi?" dediğinde, yüzüne anlamsızca baktım.
"Ne yapacaksın?" dediğimde, Toprak sıkıntıyla ofladı.
"Abi bu bir kızla çarpışmış. Bu kız buna 'Bu kadarını abim çarpmadı.'demiş. Buda' abin bir ben etmez.'demiş. Tabi kızda altta kalmayıp Can'la laf dalaşına girmiş."dedi Toprak.
"Ama doğru. İlk önce ben çarptım bunu kabul ediyorum. Ama yanlışlıkla oldu."dedi Can üzgün sesiyle.
"Bir şey olmaz. Zaten kız bir daha senin karşına çıkacağını sanmıyorum. Çıksa bile özür dilersin." dedim. En mantıklısı buydu çünkü. Can kafasını sallayıp beni onayladı.
"Aynen senin dediğin gibi yaparım." dedi Can. Biraz daha konuşup sınafa çıktık. Sınafa çıktığımızda ders zili çalmıştı zaten.
Sınıfa girdiğimizde sırama oturup kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Evet çocuklar ders kitaplarınızı açıyoruz ve 125. Safyayı açıp beni dinliyoruz." dedi sınafa yeni giren Hoca.
Ders öyle böyle bitmişti. Dersi iyice anlayıp çok çalıştığım kanaat kestirip bıraktım. Biraz hava alsam fena olmazdı.
"Can, Toprak, Deren. Ben bir dışarı hava almaya çıkacağım. Gelecek misiniz?" dediğimde üçüde başını sağa sola salladı. Bende onları sınıfta bırakıp merdivenlerden indim. Bahçeye çıktığımda derin bir nefes aldım.
Anonim...
Beni seviyordu, beni görüyordu,beni hissediyordu. Ve bu benim canımı çok sıkıyordu. Kimisi buna sevinirdi ama benim canımı sıkıyordu. Çünkü bir insanın acı çekmesi, bana acı verirdi.
O bana bu dünyadaki en güzel hediyesini vermişti. Kalbisini vermişti. Bundan daha iyi bir hediye yoktu.
Onun kokusunu koklamıştım. Kokusu sanki hayatımda hiç solmamış bir çiçeği anımsatıyordu. Şey kokusuydu.
İris çiçeği...
İris çiçeği kokusuna benziyordu. Çok saf bir kokusu vardı. Ne çok ağır, ne çok afifti. Hayatımda kokladığım en güzel, onun kokusuydu.
Ben bunları düşünürken telefonuma mesaj geldi.
İris çiçeği: Naber lan! Beni sorucak olursan seni çok özledim. Ve iyiyim teşekkür ederim.
İris çiçeği: Düştüm zalim'in oğlu.
İris çiçeği: O nasıl bir fotoğraf be!
Hep yaptığımı yaptım. Güldüm. Destinayla mesajlaşırken ben çok gülüyordum. Adını Destina değilde, iris çiçeği koymuştum.
Siz: Soru soramadım. Çünkü direk yazdın.
Siz: Ve sen haklısın. Çok özür diliyorum. Hemen yazmam gerekliydi.
Siz: Fotoğraf konusuna gelecek olursak bende kendime düştüğüm oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabiberim |Texting|
Teen Fiction"Beni nasıl yendin?" dediğimde, güldü. "Benimle oynarken dikkatini vermiyorsun." dedi, ve topu sektirdi. "Ben sana basketbol'da, beni nasıl yendiğini sormuyorum." dediğimde, sektirdiği topu eline alıp,karşımda durdu. "Neyi soruyorsun?" dediğinde, el...