Ben, sokaklarda başıboş dolanan kız. Evet o bendim. Yırtık, uzun ve kirli hırkasıyla, en eski zamanlardan kalmış eski moda yırtık ve kirli kotumla sokaklarda boş boş dolanırım. Ama görüyorumki artık yırtık kıyafetler moda olmuş. İlginç, ve saçma. Bazen yolda karnım aç ve boş boş dolanırım, bu insanların umurunda olur mu? Hiç. Bazende kütüphanenin önündeki kaldırıma kütüphaneyi kapatmamak şartıyla otururum. Dışarıdan anlaşıldığı gibi ben bir dilenciyim. Diğerlerine göre. Ama iki yıl önce yaşadığım yetimhaneden yaşım sebebiyle atıldığım ve sonra bir düzen tutturamadığım için bu hallerde olduğum kimin umurundaydı? Kimsenin. Çoğu insan aslını astarını bilmeden yargılarlar. "Yaşın daha kaç ki? Git çalış." Denemediğimi sanarlar. Bu kirli saçlarla, yırtık ve kirli kıyafetlerle kim alırdı beni işe? Kimse. Ben kütüphanenin kaldırımında otururken yere çömelirim. Dizlerimi başıma koyarım ve insanların geçip giden ayaklarını izlerim. Çok nadir yardım ederler bana. Ama burada bir adaletsizlik var. Ellerinde sayamadığım kadar çok marka poşeti olan kadınlar bana tiksinerek bakıp geçer. Ben, bunu haketmediğimi düşünüyorum hep. Kim isteyerek bu halde olur ki? Bana biraz yardımcı olsanız sanmıyorumki biryerinizden birşey eksilsin. Ve yinede gururuma yediripte, insanlardan para isteyemiyorum. Sadece dışarıdan bakıpta, o dış görünüşe aldanan insanların çoğu eleştirirken küçük bir bölümüde sessiz ve usulca yanıma doğru gelip eğilirler ve bir lira, beş lira, bazende bozukluklar koyarlar önüme. Elime bile değil, önüme. Tabi birde genelde duyduğum şeyler var "Ayy anam bunların hepsi çete kız. İnanma bunların bu hallerine yoksa kesin vardır paraları. Duymadın mı haberlerde kız dilenci görünümünde milyardermiş." Palavra, palavra ve üstüne bir daha palavra. Demiştimya insanlar bilip bilmeden yargılarlar diye, işte gelde anlat bunları insanlara. Anlatamazsın, anlamazlar. Yine bildiklerini okurlar. Onlar bildiklerini okusunlar, bende kitap okuyorum. Kütüphanenin önündeyken bir gün içeriye girmiştim, çıplak ayaklarımla ve dikkat çeken görüntümle. İnsanlar işte, her zaman baktıkları gibi yine baktılar, tiksinerek. İşaret parmağımı kitapları çok fazla kirletmeyecek şekilde kitapların üzerinde narince gezdirdim. Sonuçta kitap, değeri pahabiçilemez birşey. Beni oradan atmamış olmaları bile şaşırtıcıydı. Gözüm bir kitap serisine takıldı. İki adet kitap. 'Anne' ve 'Baba'. Hayatım boyunca tanımadığım iki insan. Ve tanıyamayacağım. Tanısam bile beni kabul edecekleri meçhul. Ama benimkide bir çeşit özlem türüydü işte. Kitabı almak için elimi uzatmıştım ki sonra çekindim, insanlardan. İnsanların sanki ben bir suç işliyormuşum gibi dehşetle açılmış ayıplar bakışlarından. Hemen geri çektim elimi. Büyük bir yutkunma hissi gelmişti o anda. O iki kitabı okumak istemiştim sadece, ama saçmalıktı işte. Olmayan paramlamı alacaktım o iki kitabı. Kütüphaneden çıkmadan önce beni biri durdurdu. Genelde yerleri inceleyerek yürüdüğüm için farketmemişim işte. Yaşlıca biri. Yaşlılığın başlarında henüz. "O kitapları mı istiyordun kızım?" Benimle 'gerçekten' konuşan ilk insandı. O amcayı hiç unutmayacaktım. "Ben.. Sadece bakmıştım.." Kelimeler zor çıkıyordu ağzımdan. Duraksıyordum. Sonunda bir cesaret söyleyiverdim. "Depoda eskimiş kitaplar varsa eğer okuyabilirim, ama geri getiririm gerçekten." Malum insanlar beni hırsız sanıyordu, insanların bakışlarını ezberlemiştim ben. Ama bu amcada birşey vardı. Sanki önyargılarını çöpe atmış ve yakmıştı. Bana gerçekten sert ve tiksinir bir halde bakmıyordu. Yanımdan yavaşca geçti ve kitapları eline alıp bana uzattı. Dalga geçiyor sandım, öyle birine benzemesede yepyeni kitapları benim kirli ellerime veripte kirletmesi gerçekten saçmaydı. "Ama bunlar, yeni. Kirlenirler." Kitapları aynı hizada tutuyordu yine. Lütfen geri çek, heveslenmek istemiyorum. "Geri getireceğim dedin, sorun olmayacak. Eminim geri getireceksin küçük kız." Bu kelimelerin herbiriyle minnettar olurken, kesinlikle bu kitapları kirletmeyecektim. Kirletmemeliydim. Küçük küçükte olsa çığlıklar atmak istiyordum. Hayatımda ilk kez biri bana bu şekilde yaklaştı. Önyargısız. Seni hiç unutmayacağım güzel adam. Kitapları büyük bir özenle tutup adama doğru baktım kirpik altından. "Hayatımda tanıdığım en iyi insansın, teşekkürler, çok teşekkürler. Sana söz veririm getireceğim." Ağlamamak ve o adama sarılmamak için kendimi çok zor tutmuştum. Tutmalıydım, sarılırsam o adamıda kirletebilirdim. Hızlıca çıktım kütüphaneden. Halka açık tuvalete gittim hemen. Halka açık tuvaletler hiçbir zaman temiz olmazdı. Tamda bana ve benim gibilere layık. (!) Ellerimi temizledim hemen. İnsanların karşıdan karşıya geçmek için kullandıkları üst geçite yani evime giderken sevinci hissediyordum çok derinlerimde. Tüm duygularımı en diplerime gömmüştüm çoktan. Hemen oturdum yere. Mutluydum şuan, her ne kadar aç olsamda hemen kitapları okuyup bitirmeliydim. Evim derken, tabiikide tek evim burası değildi. Benim evim tüm dünyaydı. Dünyanın herhangi biryerinde yere kıvrılıp uyuyabilirdim. Bu beni çoğu insandan zengin yapmazmıydı? Evet ben çoğu insandan zengindim, ama param yoktu. Pekala saçmalıyordum. Bazen düşünüyorum, aslında yanlış oldu ben hep düşünürüm. İnsanın yapacak birşeyi olmayınca düşünüyor işte. Herşey hakkında düşünüyorum hemde. Bazen bundan kaçmak istesemde, imkansız. Düşünceler beynimi kemiriyor. Susturamıyorum hiç. Ve birde karnımın gurultusunu durdurmak zor oluyor. Önüme koyulan paraları alıp yolda satılan simitlerden alırım. Bazen poğaça oluyor mesela, diyorum bu seferde bir değişiklik olsun poğaça alayım. Ve bu yüzden en sevdiğim şey simit ve poğaça türleri oldu bu iki yılda. Söylemeden geçemiyeceğim konulardan biride benim kilo problemim olmadı hiç. Şimdi yolda görüyorumda, bir elinde hamburgeri bir elinde kolası önünde göbeği arkada kendisi yürüyor bir yandan bir yandan da ağzına tepiyor hamburgeri. Beni görsede umurunda olmuyorum ve yine önüme dönüyorum. Onada kin beslemiyorum, kimseye kin beslemem. Hayat herkes için farklı karakterde oynuyor sonuçta. Ben bir kızım ve, her ay geçirdiğim bir dönem var. İşte bu en zorlarından birisi. Halka açık tuvaletlerdeki kirli peçetelerle bir hafta kötü bir deneyimim oluyor. Bu gerçekten iğrenç. Ve, yine halka açık tuvaletlerde kirlenen kıyafetlerimi yıkıyorum. Tanrım! Herşeyimi bu tuvaletlerde halledebiliyormuşum meğer. Çok minnettarım Tanrım! O kadarda boş yerinden bakmayın bardağın. Herşeyin güzel bir yanı vardır. Vardır herhalde. Öyle umuyorum. Hayat bu, bir şekilde yaşıyoruz ve sonunda bitiyor. Kimse ölümsüz değildir diye boşuna demiyorlar. Çünkü ben bu zamana kadar ölümsüz birini görmedim. Hayatımda görebileceğim her çeşit insanı gördüm ama ölümsüz bir insan görmedim hiç. Ben o gün, hayatımda benimle önyargısız bir şekilde konuşan o insanı yanıltmadım. Beş gün içinde o iki kitap bitti, ve gerçektende çok güzel kitaplardı. Kitapları bitirir bitirmez gittim kütüphaneye, koşarak. Bana bakan itici gözleri umursamadan o amcayı aradım hemen gözlerimle. Yeniden teşekkür ettim ve kitapları o mükemmel adama aldığım günkü gibi teslim ettim. Gerçekten hiç zarar gelmemişti kitaplara. Bir sayfasını bile kıvırmamıştım. Ve bana güvendi sanırım. "Bundan sonra gel istediğin kitabı al küçük kız, biliyorum geri getireceksin." demişti. Arada bir gider ve kitap seçerim. Bir haftayı geçirmedende o kitabı yerine getiririm her seferinde minnettar bir halde. O güzel adamı, seviyorum. O iyi biri. Yolda yine başıboş bir halde dolaşırken bir gün, yanıma biri geldi. Benden çok küçük bir kız. Küçük bir kız, bir çocuk. "Neden böyle giyindin? Sen komikçimisin?" Küçük bir gülümsemenin ardından hemen sildim o gülümsemeyi suratımdan. Komikçi diye birşey ne duymuştum, nede okumuştum kitaplarda. "Sende köpüklerle bıcıcı yapar mısın? Ben çok seviyorum annem hep yaptırıyo bana." Küçük bir çocuğa ne diyecektimki. Tamda konuşmaya yeltendiğim sırada annesi küçük kızı elinden tutmuştu. Herkes gibi tabi bu küçük kız dışında o kadında bana tiksinerek baktı. Bana bağırıp çağıradabilirdi. Omuz silkerek uzaklaştım oradan. Ama kadına kısa bir süre baksamda ne hissettiğimi anlamayacak kadar önyargı bürümüştü gözlerini. Küçük kız, henüz küçüktü. Önyargı ne demek bilmiyordu. Hayatı benim kadar erkende öğrenemeyecekti hiç bir zaman. Ve hiç bir zamanda o kadar masum bakamayacaktı insanlara. Çünkü annesi kızına önyargıyı öğretecekti. Tuhaftı işte, ben kötü biri değildim ve insanlarada anlatamıyordum bunu. İnsanlarda benim bir kötülüğümü görmeden benden tiksinirlerdi. Peki ben nasıl bıcıcı yapardım? Yani banyo. Evet, yine halka açık tuvaletlerdeydi. Ama kış mevsimi için geçerli değil. Ve sonbahar. Çünkü o zamanlarda yağmur yağar. Kendimi o güzel doğal afete bırakırken hem güzel hissediyordum, hemde temizleniyordum. Oysa çoğu insan kaçardı yağmurdan. Neden kaçıyorlardıki? Saçları bozulmasın, makyajları akmasın, kıyafetleri ıslanmasın. Bunlar yüzündense eğer, saçmaydı. Hepsinin çözümü vardı. Saçlar yeniden yapılırdı. Makyajlarıda öyle. Ben bunları sadece düşünebilirim işte. Konuşamam. İnsanlar benle konuşmazlar. Bende kendimi yağmura serbest bırakırım. Çoğu kez hasta olsamda, ne yapabilirimki? Evsizim ben. Sığınacak bir yerim bile yok. Biryer belirliyorum kendime, diğer çocuklar gelip kapıyor orayı. Ama onlarda evsiz, birşey diyemiyorum işte. Kar yağdığı zaman mecburen üst geçide geçiyorum çünkü, kimse istemezdi herhalde karlar üzerinde donarak ölmeyi. Şuan havalar güzel ama. Güneş en tepede, ısıtıyor bizi ve bundan bile yakınan var. Gidip sormak istiyorum 'aptal mısın sen?'. Ama korkuyorum işte. Onlarda benden korkuyorlar aslında. Onlara, onların paralarına zarar veririm diye. Bu yüzden kimseyle konuşmam bende. Onlarda benimle konuşmuyorlar işte. Ama sorun değil. Benden tiksinen gözlere maruz kalmak için can atmıyorum bende zaten. İnsanın hiçbirşeyi yokken hayatını önemsememeside gayet normal. Ölsen kimse bilmez, birilerini dövsen öldürsen hapse girsen şanslısın bile. Hapiste en azından yemek ve yorgan var. Biliyorum çünkü bir kadının bana attığı iftira yüzünden orayıda ziyaret etmiştim. Çok sürmemişti. Çünkü insanlardan birşey çalacak kadar düşmemiştim henüz. Evet belki düşebileceğim en alçak yere düşmüştüm ama kimsenin eşyasında gözüm yoktu. Çöplerde bazen bakınırım öyle, orada birşeyler olursa alırım. Ama gidipte bir insandan birşey çalmam. Sokaklarıda iyi bilir oldum artık. Gecesini, gece yarısını, sabaha karşın. Güneşin doğuşunu izlerim bazende. Bu hayatımdaki en mükemmel şeylerden biriydi. Gerçekten çok güzeldi. Geceler içinse, genelde sorunsuz geçerdi. Bazen sarhoş insanları görürdüm gece yarısında. Yolda bir o yana, bir bu yana sendeleyerek evinin yolunu tutmaya çalışırdı. Beni rahatsız etmezlerdi. Bazen ise, suratıma boş boş bakıp yürüyüp giderlerdi. Birşeyler gevelerlerdi bazende. Ve bazende taciz. Dikkat çeken hiçbir özelliğim yoktu halbuki. Gelirlerdi benden birşeyler beklerlerdi. Daha doğrusu vücudumdan. Ama sarhoşlardı işte, onlardan kaçmak kolay olurdu hep. Aptal sürüleri. O günleri benim için zor günler diye adlandırdım yinede. Ve, sanırım bu gecede zor bir gece olacaktı. Üstelik beş kişiydiler bu sefer. Gözlerim dolmaya başlıyordu. Hayır ağlamamalısın! Korkmamalısın! Bununlada başa çıkabilirsin! Bu beş kişiylede yaşlarımız yakındı bizi ayıran özelliklerinden biri ise paralarıydı. Zengin züppeleri işte! Hiç sevmediğim türdeki insan tipi. Üç tanesi bir yerde durmuşken iki tanesi bana yaklaştılar. Sanırım o üçü sarhoş değildi. Gerizekalılar! Arkadaşlarınıza sahip çıkmanız gerekiyor! İkisi üzerime geldiler gittikçe. Kalktım, kaçmaya yeltendim kolumu tutmadan kaçayım derken çok geçti artık. Biri kolumdan tutar tutmaz diğeride kolumdan tuttu ve başım beladaydı sanırım. Onlar şuan dönüyorlardı yani dengesizdiler değil mi? Öyleyse tekmeyle halledebilirim bu ikiliyi. "Güzelim.." diye fısıldadı ve kulağımı yalamaya başladı lanet herif. Tiksindiğimi belirten kusma ifademi gönderdim sarhoşa. Şu üçü hala farketmediler arkadaşlarını. Sinirlenmiştim. Karnımın açlığını umursamadan tüm gücümle karnına tekme attım solumdakine. Şimdi oda sinirliydi ve yere düşmesine rağmen ayağımı tutmuştu. 'İmdat' diye haykırmalımıydım? İnsanlardan medet ummalımıydım? Hayır, kendi başımın çaresine bakabilirdim gayette. Ayağımı sarsarak çekilecektim ama öyle sıkı tutmuştuki, tüm dengemi kaybettim ve yere düştüm. İşte şimdi büyük sıçtım sanırım. Yalvarmayacaktım kimseye yinede. Umursamayacaklardı, biliyordum. Ağlamayacaktımda. Tanrım, şuanda yardımına ihtiyacım var duy beni bu sefer lütfen. Adam üzerime düştü dengesini kaybederek. Lanet olsun ağırdı bu adam! "Lan Mehmet ve Recep napıyolar orda!?" sonunda farkedebilmişti biri. Hızlı ol, acele et! Arkadaşını çekmeye çalışırken diğerleride koştular hemen. Zengin piç kuruları! Nefret ediyorum sizlerden. Beşide etrafımdaydı şuan. Hiçbirinin yüzüne dahi bakmadım. Üzerimden çektiler arkadaşlarını. Geri geri çekilerek ayağa kalktım. Onlardan bir özür veya herhangi bişey beklemiyordum. Yere çarpmamla açılan ve darmadağın olan saçlarım beni yeterince evsiz gösteriyordu ve evsiz birinden kimse özür dilemezdi herhalde. Hiçbirine bakmadan arkamı döndüm. Sadece bugünü geride bırakacaktım. Hep yaptığım gibi. Umursamamayı boşuna öğrenmemiştim. Evsizlerden kimse özür dilemez derken belkide yanıldım. "Özür dilerim." Belkide o yanılıyordu, beni evsiz sanmamış olabilirdi. Kendini suçlu hissetti belkide. Yoksa özür dilemesi gerekmiyordu. Kısa bir süre o adamın suratına baktım. Çok kısa bir süre için. Diyeceğim birşeyler vardı. Belki öfkemi bağırabilirdim onlara. Belkide içlerini rahatlatabilirdim 'önemli değil' diyerek. Bunların boşuna olacağını bildiğimden o adama bakarak kafamı yavaşca iki yana salladım. Bu hareketimden birşey anlardı veya anlamazdı. Ben kendimce ona cevap vermiştim. Arkamı döndüm ve biran evvel yürüyüp gitmek istiyordum buradan. Ama zengin züppeleri işte rahat bırakmıyorlardı.
"Senden özür diledim!" Altı üstü zengin züppesisin neden bu kadar katı bağırdınki bana basit insan! Bana nasıl bağırabilirsinki sen! Sorumsuz domuz!
"Bekle orada!" Sanırım arkamdan geliyordu, gölgeden anladığım üzere. Gerçekten rahat bırakmayacak mıydı beni? Buna izin veremem.Hadi Maral! Tüm açlığına rağmen, bir aslandan kaçan geyik misali kaç şu adamdan!
▪▪▪
Bu arada Maral, dişi geyik anlamına gelmektedir bilginiz olsun.İyi okumalar..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni GERÇEKTEN Sevmiyorum
SpiritualSokaklar benim evimdi. Ben kendime sokak kızı derken insanlar bana yırtık ve kirli kıyafetlerimden dolayı 'dilenci' diyordu. Fakat hiçbiri umurumda değildi. İki yıl önce hayatta ayakta durmam için gereken şartlar sağlanmadığı için bu halde olduğumu...