Dikkat!
Bu kitap argo, eş cinsellik, yaş farkı, feminenlik, cinsellik, şiddet, gerçek hayat, yeri gelince ofansif şakalar ve gerçek kötüler içerir.
Hassasiyete sahip olan bireylerin okumaması önemle rica olunur. Sorumluluk kabul etmiyor ve bunu anlamanızı istiyorum. Ayrıca kitap yıllardır yazılıyor ve ilk bölümler iki yazar tarafından yazıldı. İkinci sezonun daha güzel olduğuna garanti verebilirim.
Ön gösterim için medyayı izleyin lütfen. 🐥
↺
Issız, kimsesiz küf kokan duvarların içerisinden tozlu zeminin onu götüreceği bilinmez sona adım adım, usulca yürüyordu. Adımları hissettiği korkunun aksine yere sağlam basarken eti kelepçelenmiş, özgürlüğü sessizce küçük yaştan elinden alınmış bileklerine yeni ve gıcır gıcır kelepçeler takılmıştı oysa onun hiç yeni bir telefonu bile olmamıştı. Sızısını henüz hissedemiyordu ama hissetmesine sayılı nefes kalmıştı. Koluna yapışmış sert parmaklar etini anlamsız sanılan fakat oldukça anlamlı olan bir öfkeyle sıkarken çelimsiz bedeninin üzerine çöreklenen ağırlığın tarifi yoktu. Kaderi saatler öncesinde yaşlı bir adamın iki dudağının, vicdanına bırakılmış seçiminin arasındayken gerçeği açığa çıkaracak tek bir kanıtı bulamamıştı zihni de, avukatı da. Birini öldürdüğü söyleniyordu.
Birini öldürmüştü Jeon Jeongguk.
Üstelik kalbinden bıçaklamıştı, cebinde bulunan birkaç yüz bin won için öldürmüştü genç bir adamı. İsmini ilk kez yaka paça sokak arasında üzerine atlayan polislerden duymuştu, o an ne kanayan başını ne de içinde düştüğü ağı görebilmişti. Tek bir doğru söyleniyordu ona.
Katildi.
Genç bir adamın, hayatı henüz yeni başlayan bir adamın katiliydi hem de.
Yalandı.
Yapamazdı.
Evet iyi birisi sayılmazdı ama kimsenin de canını almazdı. Nasıl yapabilirdi? Yaşadığı bu sokaklar dahi onu hapsederken nasıl olur da hep korktuğu o soğuk parmaklıkların arasına girmeyi göze alarak birini öldürebilirdi? Nasıl olur da kirlenmiş, zar zor nefes alan kalbini bile isteye daha da kirletebilirdi?
Özgür olmak istemişti.
İçine sürüklendiği bu bataklıktan kurtulmak için hayatını tehlikeye atmayı göze almıştı Jeongguk. Küçücük yaşta atıldığı çukurdan kurtulmak içindi tüm çabası. Kurtulmak, bir daha geriye bakmamak istemişti. Yanlış olan neydi? Neden şu an şu dakikada buradaydı? Her zamanki gibi neden kendi sokakları arasında gezinip cebindeki beş kuruş parayla yarı zamanlı işlerine koşmuyordu?
"Geç."
Etine yapışan parmaklar hızla teninden ayrılarak bu kez sırtına tutunduğunda arkasında yer alan diğer gardiyan önüne geçerek üçüncü demir parmaklığın kilidini açtı. Jeongguk'un adımları geri geriye gidiyor ilerleyemiyordu fakat sırtındaki baskıyla çoktan kendisi için açılan kapıdan içeriye doğru hızla itilmişti bedeni. Onca katilin, hırsızın ve kötü insanın arasında kalmıştı hatta birisi ona adım atmıştı bile. Yüzündeki alay dolu ifadeye yumruk atası bile gelmemişti Jeongguk'un.
"Üç gündür gelen giden yoktu, adın ne senin?"
Jeongguk ona yaklaşan adama karşı gerilememek için zor durdu, adı dilinin ucundaydı ama söyleyemiyordu. Sanki sesini kaybetmişti ve konuşamıyordu. Oysa söyleyecek, bağıracak ne çok şeyi vardı.
"Sana diyorum, adın ne?"
Mahkum iyice ona yaklaştığında bir cevap istediği belliydi ama Jeongguk asla konuşmuyordu. Belli ki sinirlenmişti herkes gibi koyu gri tulumlar içerisinde olan adam.
"Dilin mi yok? Konuşsana."
Ardından sertçe omzundan itti yeni gelmiş ve henüz mahkemenin şokundan çıkamamış bedeni. Anlaşılan adını söylemeyecekti.
Genç mahkum sinirlenmeye başlamıştı, bir kere daha konuşmak üzereydi ve kelimeler dilinin ucuna gelmişti ama gözleri Jeongguk'un omzunun üstünden yukarıdaki bir noktaya takıldı. Jeongguk kahverengi gözleri izlerken ortam yavaş yavaş değil bıçak gibi bir sessizliğin hakimiyeti altına girdi. Ne konuşan vardı, ne gülen, ne fısıldaşan. Gülümseyen yüzler yerini mahkeme duvarı kadar soğuk suratlara bırakmıştı. Ne buna neden olacak kadar etkiliydi, Jeongguk merak etmişti ama öylesine kaskatıydı ki arkasını dönüp bakamıyordu bile. Merdivenden inen ayakların sesinin sahibinin onun cezası olduğunu bilmiyordu henüz, öğrenecekti.
"Jeon Jeongguk."
Bu adını onun ağzından ilk duyuşuydu ama son olmayacaktı.
↺
bu kitabı diğer yazarının hesabında paylaşıyorduk sma yolları ayırınca kendi hesabıma geçiriyorum. katkıları için teşekkür ederim.
-narcissus
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfiction"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.