|nasıl öldüreceğini bilmek ama ölümü bilememek, bu kabul edilemezdi(@pluviopheleus bu bölümü sana ithaf ediyorum, sıkılmadan sayısız yorum atarak beni gülümsetip yazmamda teşvik ettiğin içinnn. 🐥🌼)
(artık beğeni ve yorumlara göre bölüm aralıkları belirlenecek, baştan belirtmek istedim.)
Yağmur şiddetle yeryüzünü aşındırırken durduğu kulübün önünde sakince beklemekten başka çaresi olmayan adamın tek odaklandığı şey kafasında çınlayan silah sesleriydi. Bu tanıdık nida, ilk defa kendisini korkutmuştu. Zira bahsi geçen ve akmak üzere olabilecek kan kendine ait değildi. Kendi canını önemsemeyi bırakalı uzun yıllar olmuştu, önemsediğiyse tek bir can bulunmaktaydı. O da şu an tehlikedeydi, tehlikede olduğunu kendisi de hissetmekteydi. Jeon Jeongguk onu sık sık aramazdı, bir sorun olduğunu biliyordu. İçeride bir şeyler oluyordu ve Jaebum elinden geldiğince hızlı bir şekilde buna engel olmak istiyordu. Arama gelir gelmez en yakındaki adamlarının etrafı sarmasını emretmiş, içeriye dağıtmıştı. Kendisi de henüz gelmişti ama şimdiden çok sabırsızdı. İçeriye girmek, kime zarar geleceğini umursamadan onu bulup çıkarmak istiyordu. Kulüpteki hiçbir canın kıymeti yoktu şu vakit karanlığa hükmeden gözlerinde.
"Bay Im, etraf sarıldı efendim fakat hala insanları çıkaramadık. Beş dakika istediler."
Yağmur damlalarının dövdüğü omuzları öfke ve endişeyle gerilen adam, sakince gözlerini çıkardı Yugyeom'a. O da kendisi gibi sırılsıklam olmuştu, her zaman baygın bakan gözlerinin altındaysa kendisinin sahip olduğu hislerin benzeri vardı. Dudaklarını diliyle ıslatıp yüzünde soğuk bir gülümseme oluşturdu Jaebum. Tek elini belindeki silahına atıp çekip çıkardı. Kurşunu namluya tek bir hamlede getirmiş, ne yaptığını hayretle izleyen adama dönmüştü yeniden.
"Ama benim beş dakikam yok, ne yapsak?"
Ardından kulübün ön kapısında onu bekleyen adamlarına yaklaştı. Yugyeom biliyordu, arkasından gitse de bir şey fark etmeyecekti. Gitme dese de, yaralanırsın dese de gideceğini biliyordu. Im Jaebum tek bir kayıp daha yaşamak istemiyordu ve bu uğurda kendini kaybetmesi gerekse de savaşıyordu.
"Efendim, daha insanlar çıkmadı."
Jaebum kapıda yoluna çıkan adamlarıyla bir saniye vakit kaybetmek istemiyordu, birini yakasından tuttuğu gibi geriye fırlattı, o düşerken diğerini yakaladığı gibi kapıdan içeriye savrulmasına neden oldu. İçeriye girer girmez silahını tavana doğru ateşledi üç kere, en hızlı tahliye panik yaratmak olacaktı belli ki. Evet insanlar yara alabilirdi kaçmaya çalışırken fakat Jaebum şu an bunu umursamıyordu.
Çığlık atan insanlar ona yol verip, kaçmaya çalışırken bu sesli girişin sonuçları olabileceğini biliyordu ama ona o an en mantıklısı bu gibi gelmişti. Eğer sessiz bir şekilde ulaşsa kim bu suikastı yaptıysa yakalama ihtimali daha yüksek olabilirdi lakin o içeri girene dek Jeon Jeongguk çoktan ölebilirdi de. Yine de bu sesli girişin ardından eğer düşmanı ne pahasına olursa olsun Jungkook'u öldürürse, oynadığı kumar her şeyine mal olurdu.
Ya oyunu kazanmıştı ya da tam şu anda kaybetmişti.
Ya Jeon Jeongguk birkaç panik kurşununa yenik düşmüştü, ya da canı Im Jaebum'a bağışlanmıştı.
Sert adımlarla kaygan zeminde ilerlerken, kuytu köşedeki gizli odanın açık kapısını gördü.
"Hayır.."
Nefesi sadece bir saniye kesildi, ardından oraya doğru tüm hızıyla koştu. Kapının hemen içerisinde kafasından iki kurşun yiyerek ölmüş iki adam vardı, oturtturulmuşlardı. Kurşun yaraları temiz, keskindi. Mesafesini çok iyi ayarlamış olmalıydı kurşunu ateşleyen zira parçalanma olmamıştı. Yine de bu silahı kavrayan adamın şakası olmadığını, koridora bakar bakmaz anladı. Öldürülen herkes, ok işaretleri şeklinde dizilmişti. Jaebum karnına giren kramp yüzünden bir an hareket edemeyeceğini sandı. Müzik durmuştu, bu yüzden ortalıkta çok fazla ses yoktu. Kana ve kasvete bulanmış koridor cehennemin yolunu andırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfiction"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.