|çünkü sen hiçbiri değil ama her birisin
(bölüm şarkısı joji - glimpse of us)
Gökyüzünden yeryüzünü kutsamak adına inmesi gereken yağmur damlaları pek bir öfkeliydi, damladığı yeri aşındırmak istiyor gibilerdi. Dışarısı gün gittikçe kışın soğuk rüzgarlarına kapılırken henüz mevsim girişinde dahi bu kadar soğuk olması dışarıdaki evi korunaksız ve daha kötüsü evsiz insanlar için çok hüzünlü bir durumdu. Bir zamanlar Jeongguk başını sokabileceği çatılı bir yere sahip olmadığından olsa gerekti, böyle soğuk ve yağmurlu havalarda bu durumu düşünmeden yapamıyordu.
Kartonlar üzerinde üstündeki ince kıyafetlerle atlattığı kışları hatırlamadan edemedi, büyüyünce sokaklarda kalmayı bıraksa ne faydaydı; bu sefer de başını soktuğu yere mahcup olmamak için hiç istemediği şeyler yapmak durumunda bırakılmıştı. Ona ve diğer sokaklarda yaşayan çocuklara başlarını sokabilecekleri bir yer vermeleri karşılığında kendilerinden çok daha ağır şeyler alınmıştı.
Özgürlükleri, masumiyetleri, hayalleri ve gelecekleri gibi.
Başını sokabileceği bir yer olması önemsizdi, Jeon Jeongguk yirmi dört yıldır hiçbir kışını ateşler içinde yanarken dahi ısınmış bir şekilde geçirememişti.
Bu güzel sonbaharları taşıyan gözlerin sahibine her mevsim kıştı.
Şimdiyse üzerinde ince bir çarşaf, üstündeyse sadece iç çamaşırı varken üşümekten çok uzaktı bedenine sarmalanan kaslı esmer kollar sebebiyle. Evin içi kaç dereceydi, odası soğuk muydu bilmiyordu. Sorun değildi, Jeon Jeongguk hiç üşümüyordu.
İkisinin de gözleri açıktı, Taehyung ona arkadan sarılmış bir şekilde çocuğu göğsüne katmak istercesine sararken Jeongguk da boş durmayarak onun bacakları arasındaki dizine ve kollarına tutunuyordu. Adamın üstünden çıkmayan damla sakız aromasının az önce duş jeliyle yenilenmesi kendi has kokusuna karışınca Jeongguk'u mayıştırmış olmalıydı, kollarında uyukluyordu. Bazen bilinci bir süre kapanıyor, sonra gözlerinin hızla açıp onu saran esmer kollara iyice tutunuyordu. Hissettiklerine bir anlam yükleme ihtiyacı duymuyordu zira hiçbir kalıbın veya adın ikisi arasındaki ilişkiyi özetleyebileceğini düşünmüyordu.
Üstelik bir kalıp içine girip basitleşmelerini de reddediyordu.
Uyuklamaya devam etmek istemediği için onu saran kollar arasında dönmek adına hareketlendi, Taehyung bunu fark edince belini alttan kavramış, zorlanmadan bedeninin bir kısmını havalandırarak önce sırtının üstüne ve sonra da kendisine doğru çevirmişti. Gözleri bir araya geldiğinde Jeongguk bulundukları durumun inanılmazlığı arasında kayboldu, şizofreni tanısından ilk defa o an korktu.
Elini havalandırıp avuçladı esmerin yüzünü, kırmızı saçları hala nemliydi ve dağınık bir şekilde alnına ve yastığa dökülüyordu. Başını koyduğu açık gri yastığa kırmızı boyası bulaşmıştı ve bu Jeongguk'u gülümsetti.
"Kırmızı ne tuhaf ama güzel bir renk. Aşka kırmızı derler, şehvete ve tutkuya da öyle." Zarif parmaklarını adamın saçlarına atıp alnından itti ve yüzünü gözlerinin iyiliği için ortaya çıkardı.
Dış görünüşü hayatı boyunca önemseyen biri olmamıştı Jeongguk, zaten sokaklarda ekmek ve kalacak yer peşindeyken insanların güzelliğine de takılacak değildi ya? Jeongguk çoğu yanılgının aksine pislik ve açlık içinde hayatını geçirmemişti. Evet, başlarda bu durumu yaşamıştı zira çok küçüktü ve başını koyacak yeri yoktu. Küçücük bedeni polislerden kaçıyor, kartonlar üstünde Busan ara sokaklarında karda yağmurda yaşama tutunuyordu. Sonrasında onu yanına alan adam ona yatacak bir yer, yeterli öğünler vermişti. Birkaç kişi geniş eşyasız bir bodrum katında yaşıyorlardı, Kore'de sokaklarda başı boş dolaşmak kolay bir şey değildi zira sizi alan birileri illa olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfiction"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.