|sigaradan çıkan duman yaşam verir mi hiç?Jungkook ağrıyan başıyla avuç içlerini yatağın kalitesiz beyaz çarşaflarına atarak dikleşti. Onun dikleştiğini gören hemşire ise gardiyanı çağırmıştı mahkumla yalnız kalmamak adına. Jeongguk ondan böyle korkulmasından nefret etmişti. O da istemezdi bu durumda olmayı ama hayat- hayır. Kim Taehyung ona bunu yaşatmıştı. Kim Taehyung bir katildi ve Jeongguk'u öldürmemişti belki ama ruhunu, gençliğini öldürmüştü. Jeongguk biliyordu, yakında elinde hiçbir şeyi kalmayacaktı, o adam canını da alacaktı. Tanrı almadan onun alacağı belliydi ve Jeongguk uzun zaman önce umudunu kestiğini sanırken aslında canla başla hayatına tutunduğunu yeni fark ediyordu. O sokaklarda yaşamak için yirmi altı yıl çabalamıştı ve şimdi bir katil bu kadar çabalayarak tutunduğu hayatını elinden alacaktı. Elinden ne gelirdi koskoca Kim Taehyung'a karşı? Yapabileceği bir şey yoktu. Yalvarsa da, ağlasa da sonu baştan yazılmıştı.
Rüyasının etkisinden çıkamadan hemşire başına dikeldi, kontrollerini yaparken bir yandan gardiyan arkada durmuş Jeongguk'un ani bir hareketine karşı onu etkisiz hale getirmek için an kollamaktaydı.
"Bana ne olduğunu anlatabilir misiniz?"
Kahverengi gözler yerden kalkıp duvar suratlı kadına ulaştığında ezildi benliği altında. Bu bakışları tanıyordu, ilk gördüğü şey bu bakışlardı son gördüğü şey de bu bakışlar olacaktı. Onu ezen, kıran ve inciten bakışlar. Onu aşağılayan ve en dibe çeken bakışlar. Sanki bir böcekmişçesine hor gören bakışlar.
Jeongguk bu bakışları çok iyi bilirdi.
"Epilepsi krizi.."
Genç adam sesini bulup sessizce cevapladığında kadın başını sallayarak anladığını belirtmiş, elindeki kağıda bir şeyler yazıp Jeongguk'un serumunu çıkarmıştı. Jeongguk öylece durup ani hareket yapmamaya çalışıyordu, bir anda kafasına jop yemek istediği söylenemezdi. Hücreye gitmek istemediğini biliyordu. Karanlığa alışıktı ama bu korkusunu bastırmazdı. Bir şeye alışmak her zaman ona bağışıklık kazandırmayı yanında getirmezdi.
"Gardiyan götürebilirsin."
Jeongguk yavaşça doğrulmuş, ayağa kalkacakken içeriye beyazlar içinde bir adam girmişti. Geniş omuzları yüzünden gömleği kasılmıştı, yüzünde hafif bir gülümseme eşliğinde tereddütsüz Jeongguk'a yaklaştı. Gardiyan dikkatli olmasını söylerken doktorun bunu biraz bile olsun umursamadığını yüzünden anlayabilirdiniz. Jeongguk bu pervasızlığa (belki de hoşgörü ve samimiyete) karşı ne diyeceğini bilememişti. Doktor onu kontrol ederken yüzü ciddileşmiş, bir kalemi izlemesini söylemişti. Jeongguk tembelce izlediği kalem yere indiğinde gözlerini genç doktoruna dikti.
"Ben Kim Seokjin, burada görevli doktorum. Birkaç saattir seni izliyorum ve bir sorun olduğunu göremedim. Büyük ihtimalle epilepsi hastası olmalısın, zor olmalı. Bana bir de sen anlatır mısın ne olduğunu? Bayılmadan evvel seni strese sokacak bir şey yaşadın mı? Ağzına kötü bir tat, burnuna kötü bir koku geldi mi?"
Kim Seokjin'in ilgisine karşı utanmış hissetti Jeongguk. Hapishaneye girmeden evvel bile böyle bir ilgi almamıştı doktorlardan. Burada alması onu şaşırtmıştı elinde olmadan.
"Ben, evet. Evet aldım. Kötü bir koku aldım. Yemekten geldiğini düşündüm-"
"Ah, şu hapishane yemekler. Onlardan gelmesi olası olmalı, fakat değildi. Değil mi?"
Jeongguk doktorun samimiyetine tebessüm etti elinde olmadan.
"Hayır, onlardan bile öyle bir koku gelmesi mümkün değil. Sonrasını çok hatırlamıyorum. Ayağa kalktım ve karanlık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfic"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.