|kim taehyung baş kaldırışlara alışık olmasa gerekOtuzlarına vurmuş, hayatın en kötü huylarına tanık olmuş, doğanın dengesini bozmaktan çekinmemiş adam gözünü boylu boyunca kesmiş olan yara izini sızlatacak kadar öfkeyle doluydu. O çabuk parlayan birisi değildi, kırmızı çizgilere sahipti. Kuralsızlığı kural edinmiş bu adamı öfkelendirmek olabildiğince zordu. Duygularını saklama gereği duyan birisi de değildi. O an ne düşünüyorsa bunu söylerdi, neden çekinecekti? O Kim Taehyung'du.
Ve kimse adını lekeleyemezdi.
Elleri, hapishane tulumu, yüzü.. Kan içindeydi. Kaosun ifadesi suratında, ölümün sessizliği dilinde ve bir keman telinin gerginliği omuzlarındaydı. Dudaklarındaki gülümseme şeytana mı aitti?
Yoksa, şeytan o muydu?
"Kim, yeterli. Öldü."
Yoongi sigarasını dudaklarına koymadan hemen önce kardeşi dediği adamı uyarmış ve tekrar derin bir nefes çekmişti. Sigarası öyle keskin bir tütündü ki Jimin hep onun bunu nasıl içtiğini sorardı. Kokusu bile öksürüğe neden olurken Yoongi onu yutuyordu.
Taehyung, Yoongi'ye kulak asmayınca mecburen sigarasını yere atıp botunun topuzuyla söndürmüş, sessize yanına yaklaşmıştı. Elini omzuna koyduğu gibi Taehyung ona bir yumruk sallamış, bunu bekleyen Yoongi ise kolayca sıyrılmıştı. Herhangi birisi olsa bu yumrukla burnu kırılabilirdi ama Yoongi artık Taehyung'u en iyi tanıyan kişi değil miydi? Ne zaman ne yapacak, bir tek o bilirdi.
"Öldü."
Taehyung'un ifadesizliğinin altında yatan öfkeyi gözlerinden okudu Yoongi, sarı gözleri öyle koyulaşmıştı ki bu öfke onu yiyerek bitirecek gibiydi. Neyse ki yanında canından çok güvendiği kardeşi vardı, Min Yoongi. Kimileri gibi arkasından bıçaklamazdı.
Cesedi göstererek kapıya yöneldi. Bu kirli kandan arınması gerekiyordu. Hemen.
"Şu leşi hallettiğin gibi dışarı çıkacaksın. Birkaç gün neler olup gittiğini öğrenip her şeyi düzene sok, ardından tekrar geleceksin."
Yoongi kısık gözlerini iyice kısarak elini kapıya atmış adama seslendi. Kim Taehyung'u çözmek onun için bile hala zordu.
"Neden temelli çıkmıyorum? Ben senin içine sahada yararım."
Güldü sarı gözlerinde cehennemi taşıyan adam, ardından başını omzunun üstünden çevirip diğerine baktı.
"Sana burada ihtiyacım var."
Ardından Yoongi cesetle baş başa kaldı. Leş gibi kokan hücre duvarları ona anne kucağı gibi sıcacık ve aynaya baktığında gördüğü kişi kadar tanıdık gelmekteydi. Ölüm normal insanlar için bir son Yoongi için ise durmadan tekrarlanan bir döngüydü. Bundan zevk almıyordu ama kaçmaya da çalışmıyordu. Yoongi, kabullenmişti. Hırsını kaybetmiş, adaptasyon sürecine girmişti. Taehyung gibi savaşçı ruhlu değildi o. Taehyung ile birlikte yükselmişti ama hiç bir sonraki adımı arzulamamıştı. Gözü kararmamıştı kardeşinin aksine yahut kaybettiği halde üstüne gitmemişti. O Taehyung'a her konuda destek çıkmıştı fakat kendisine savaşçı da diyemezdi. Taehyung için savaşırdı belki evet ama kendisi için kılını kıpırdatır mıydı?
Tek dizi üstüne çöküp öfkeli bedenin arkasında bıraktığı leşte gözlerini gezdirdi. Kısık, baygın gözler öylesine duygusuydu ki bir cesede karşı bu insanı korkuturdu. Umurunda değildi, birinin canını almak umurunda değildi. Şu an yerde bu şekilde yatan kişi kendisi de olabilirdi, bu da sorun değildi. Yaşamaya karşı bir ilgisi yoktu, neden yaşadığını sorgulayacak kadar da hayatla ilgilenmiyordu. İlgi alanları dardı, sevdiği şeyler dardı. Şu sıralar ilgisini çeken tek şeyse nedeni bilinmez bir şekilde pembe saçlı çocuklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfic"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.