Yer yatağının olduğu yönden hışırtılar gelince anladı ki oğlan soyunup dökülüp döşeğin içine çoktan girmiş. Yeni evliler ilk gecede nasıl olurlar hiç bilmezdi ki Gülsüm. Kara kara düşünerek de sabah olmazdı. Bir iki üstü kapalı bir şekilde gerdek hikayesi dinlemişti. Bekar kızlara taze gelin olacaklara anlatılırken araya kaynamış, utana sıkıla dinlemişti ama sonuna kadar dinlemediğine hiç bu kadar pişman olacağını düşünmemişti. Pişman olmak içinse o kadar geç kalmıştı ki Gülsüm. O malum geceye dair anlatılanları anımsamaya çalıştı aksi gibi zihni sanki boşalmıştı. Zihninin kıyısında köşesinde o ana dair önemli bir şeyler aradı durdu. Yoktu! Yüreği panikle çarpmaya başladı. Ne yapacaktı, nasıl kadınlık yapılırdı kocaya karşı bilmezdi ki Gülsüm! İki rekat namaz kılıp gecenin hayırlı kılınması için yaradana dua edildiğini bilirdi ama oğlan soyunup dökülüp girmişti döşeğin içine. Aklı şaştı kaldı bu duruma. Bir başına namaz kılınır mıydı? Lambayı yaksa bu deli fişek oğlan kızar mıydı, düşündü durdu. Boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı. Sabaha çarşaf da beklendiğini bilirdi ama bu çarşaf neyi temsil eder, nasıl verilir bilmezdi Gülsüm. Oğlan deseniz zerre yardımı dokunmazdı bu konuda. Çaresiz bir şekilde eli bindallısının düğmelerine gitti. Erinden sonra yatağa giren avrattan hayır gelmez derlerdi. Ağır usul soyundu. Üzerinde içtiklerinden başka bir şeyi yoktu. Çekinerek yatağa doğru bir iki adım attı. Yer yatağının başına gelince durakladı. Ömrü boyunca başına gelmeyen bir gecede başına gelmişti. Elin oğlunun koynuna mı gireceğim, diye içinden kendine sordu. Aklı karmakarışıktı. Elin oğlu dediğin, nikahlı kocan, deyip kendini payladı. Doğru kocasıydı Halil bugüne bugün ama ne hikmetse oğlanın hiç kocalığını görmemişti ki? Ürkekçe döşeğin üstünü örten yorganın bir köşesini kaldırdı. Ürkek bir serçe gibi yüreği ha bire çarparken kıvrılıp girdi döşeğin içine.
Oğlan kızın ağırlığını döşekte hissedince sıkı sıkıya kapalı gözlerini aniden açtı. Bu ilkti! Döşeğinden bir kız vardı. Dişlerini sıktı, nefesini tuttu. Ona ne olduğunu bir türlü anlamıyordu. Kalbinin deli gibi attığını hissetti sadece. Bir zaman döşeğin iki ucunda kaskatı yattılar. Tuttuğu nefesini sert bir şekilde bırakınca kızcağız ürktü. Erinin niye celallendiğine bir türlü anlam veremedi. Halbuki sesini duyduğu o anda nasılda yasta olan yüreği sevinçle kabarmıştı! Bilmediği tanımadığı bir adama avrat olduğunu zannedip nasıl da karalar bağlamıştı biraçare yüreği halbuki yasının bu kadar kısa süreceğini nereden bilebilirdi ki Gülsüm.
Oğlan ondan yakınlık mı beklerdi? Düşündü durdu Gülsüm. Belki de en az onun kadar utanırdı. Bu umuda tutunmak istedi. Kendini aptal gibi hissediyordu. Usulca yanaştı oğlana. Vücudunun her hattını bedeninde hissediyordu. Narin kolları yorganın altında yol buldu kendine, sarıldı oğlanın beline.
Oğlan kirişi kopmaya hazır gerilmiş bir yay gibi gelirdi kızın sarılması üzerine. Ne ederdi bu kız? Dememiş miydi gönlüm dolu diye, ne diye büyük bir beklentiyle sarılırdı. Arsız mıydı yoksa? Hiç mi gönlü incinmezdi? Dişlerini sıkmaktan artık çenesi ağrımaya başladı. Kızın elini tuttu. Ateş gibi yanardı elinin altında ki el.
Kız nefes almayı unuttu sanki. Beklentisinin kocaman bir hayal kırıklığı olacağını nereden bilebilirdi ki Gülsüm?Elini tutan sıcacık elin gücü altında yaprak gibi titredi narin vücudu. Atılan bir taş gibi savrulmasıyla kolunun, yüreğine ikinci darbesini aldı. Gönlü incindi. Döşeğin içinde put kesildi adeta! İçin için kendine kızdı. 'Oğlan gönlüm doludur dedi, gittin gancık garı sarıldın oğlana! Ne bekledin ha, seni kendine katıp avradı yapacağını mı? Ah ahmak kafalı Gülsüm! Ah kalın kafalı Gülsüm! Hiç olacak iş mi?'
Usulca sırtını döndü oğlana. İncinmişti hem de öyle böyle değil. Sessiz gözyaşları yastığını yıkadı. Ne vakit ağladı ne vakit ağlayarak uyuyakaldı hiç bilmiyordu. Günü gibi kabusları da peşini bırakmadı. Rüyasında bir Kel Bilal'i gördü, bir Halil'i... Kel Bilal saçlarından sürükleyip dağ bayır götürürken, bir anda Halil'li rüyalara geçiyordu. Halil ise ne umdurdu rüyasında ne süründürdü. En sonunda dam başında olduklarını gördü. Oğlanın omzuna dokunur gibi bir hareket ettiğinde oğlan şimşek gibi dönüp nasıl ettiyse rüyasında Gülsüm'ü bir itti. Damdan aşağı uçarcasına düştüğünü hissetti. Bastı çığlığı, tutunacak bir çıkıntı ararken, sıçrayarak uyandı. Bun ter içinde kalmıştı kızcağız. Nefes nefese oturumu üzerine geldiğinde farketti ki döşekte bir başına yatıyordu. Unuttu gördüğü kabusları da üzerinde bıraktığı korkuyu da... Onu bir başına bırakmıştı Halil! Önce boğazı yandı, yaktı kavurdu bir şey sonra sicim gibi gözyaşları gül yanağına doğru akıp durdu. Ne deli bozuk oğlandı bu böyle? İnsan koynunda ki avradını bırakıp gider miydi? Gitmişti Halil! Korkusu büyüdü büyüdü, kocaman olup yakasına yapıştı sanki! Ya bu Halil onu dedesinin evine bırakmak gibi bir fikre kapılırsa o vakit ne ederdi? Adı dullara karışmış bir garip kızcağızdı. Bir pul kadar değeri yoktu gayrı. Her şeyi geçti kocası olacak zalımın oğlu yüzüne bile bakmazdı. El kapısının garipliği yüreğini burktu. Birden aklına gelenle hızla döşekten kalktı. Kadir! Kadir'den haber getiren Halil değil miydi? Öyleyse birtanecik gardaşı burada olması gerekmez miydi? Olduğu yerde durup bir süre düşündü ne yapması gerektiğine iyice bir karar verdi. Gardaş hasreti yüreğini yakıp kavururken el oğlunun derdi aklından çıktı gitti bir anlığına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kara Sevda
General FictionHalil ve Gülsüm'ün masalı... "Ağam, seni avrat deyin alıp gelmiş emme bilesin ki benim gönlüm doludur!"